wake up

101 13 3
                                    

Karavanın kapısı açıldığında parmak ucundaki adımlar, soğuk bir esinti ve beyaz ışık içime işledi. Gözlerimi aralayıp gelen kişiye baktım. Ayın beyaz ışığı yüzüne süzülürken gördüğüm ela gözler ona aiti.

Zayn.

Burada ne arıyordu?

"Ne oldu?" dedim çatallaşmış sesimle.

Kapıyı kapatırken "Sadece Edwin'e bakmaya geldim. Uyandırdığım için üzgünüm." dedi.

Oldukça mahçup ve sakindi.

"Sorun değil." Oturduğum sandalyede dikleştim. "Hala uyuyor."

"Açlıktan ve diğer tüm şeylerden dolayı bağışıklığı fazlasıyla zayıflamış olmalı. Bu yüzden henüz uyanmadı."

Sesini özlemiştim.

"Bir an önce uyanmasını istiyorum. Sesini duymaya ihtiyacım var."

Göz ucuyla ona baktım. Edwin'in yanına geçmişti.

"İyileşecek, merak etme."

"Onu özlüyorum."

Bakışlarımızı buluşturarak "Edwin yaşıyor, Hazel. Hala hayatta." dedi kederli bir ifadeyle. Sustum. İçimde kendime kızarken, bağırırken sustum. Eşini yakın bir zamanda kaybetmiş birinin yanında günlerdir ölümden bahsediyordum. Aptallıktan başka bir şey değildi.

"Haklısın." dedim oldukça kısık bir sesle. Bakışlarımı kucağımdaki elime çevirerek parmaklarımla oynamaya başladım. Başka ne yapabilirdim ki?

"Aç mısın? Akşam Taylor, uyuduğunu söyleyince seni yemek için uyandırmadık."

Kafamdaki sorulara yanıt bulabileceğim tek yer, akşam toplandıkları ateş başıydı. Kaçırmıştım. Daha da önemlisi açtım. Zor geçen bu günün üzerine açlığı ayak tırnaklarıma kadar hissediyordum. Kafamı evet anlamında salladım.

Edwin'in yanından kalkarak "Hadi, gel." dedi ve kapıya yöneldi. Söylediğini yaptım. Ceketimi bile omzuna almadan peşinden dışarı çıktım. Hafif esinti, bedenimin titremesine neden olmuştu. Umursamadım. Ay ışığı, kampı aydınlatırken bakışlarımı etrafta gezdirmiştim. Ateş sönmüş kalıntıları rüzgar sayesinde etrafa saçılıyordu. Kimse yoktu.

"Herkes uyuyor mu?"

"Uzun zaman sonra ilk defa aç değiliz, dolu mideyle uyumayı çok özlemişiz."

Hızla ilerleyen Zayn'e yetişmek için adımlarımı hızlandırdım. Kamp alanında bile olsak gece dışarıda olma zorunluluğuna alışamamıştım.

"Sen neden uyumadın?"

"Uykuyu sevmem." dedi net bir şekilde. Keşke bende onun hakkında, bu kadar net olabilseydim diye düşündüm. Sonra aklıma erzak geldi. Marketten kendi aldıklarım hariç onların ne alıp almadığına bakmadan kampa döndüğümüz gibi Edwin'in yanına koşmuştum. Erzağı ne yaptıklarına dair bir fikrim yoktu.

"Marketten aldıklarımızı nerede muhafaza edeceksiniz? Paylaştınız mı?"

"Kendi aramızda yemek bölüşmeyiz. Yemek saatlerimiz var."

Çadırının önüne geldiğimizde fermuarı açarak geçmem için kenara çekildi. "Şimdilik hepsi çadırımda." İçeri doğru bir kaç adım attıktan sonra bedenimi ona çevirdim. "Onlar, sana nasıl bu kadar güvenebiliyor? Tüm erzağı alıp sevkiyat kamyonuyla buradan kaçabilirsin. Bu erzak seni neredeyse beş altı ay götürecektir."

Fermuarı kapattıktan sonra bakışlarını bana çevirerek "Ve hatta silahları da götürebilirim." dedi alayla.

Diğerleri gibi bende ona, silahları bırakmıştım.

the walkers •zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin