16. Bölüm

119 44 6
                                    

İyi okumalar



Hayatım hep zorluklarla geçmişti. Ne zamanki güldüğümü gördü şu bahtsız kaderim, hemen zehirli mızrağını hazır eder ve pusuya yatarak en mutlu anımı beklerdi.

Çocukluğumda bu hep böyleydi. Duruyla oynamak için hazırlanıp çıktığım ve kahkahalarla geçirdiğim bir gün hep babamın yersiz dayaklarıyla son bulurdu.

Yıldızları izlemek ve geceyi dinlemek için avluya çıktığım her gece annemin çığlıklarıyla bozulurdu huzurum. Zaten babam için evden dışarıya adımımı bile atmam büyük suçtu. Ona kalsa perdeleri bile açmadan evde oturmalıydım.

Benden utanıyordu. Nedenini asla öğrenemedim. Neden benden bu kadar utanıyordu? Ne yapmıştım ben ona? Yıllarca o evde kalmama rağmen tek hissettiğim utançtı. Bazen kız olduğum için bile utanırdım. Küçüklüğüm anlamıştı aslında. Çocuklar anlardı. Çocuklar olacakları sezer,bilir hatta görürlerdi. Bence bu dünyada en çok dikkat edilmesi gereken varlıklar çocuklardı.

Çünkü bir çocuktan katilde çıkabilirdi, doktorda...

En önemlisi babamı utandıran kız olmam mıydı yoksa erkek evladının olmamasımıydı? Bilmiyordum ama beni zerre umursamadığını biliyor ve hissediyordum.

Annem cesur ve güçlü bir kadındı. Akşam dayak yiyeceğini bilse bile beni Duruyla oynamaya gönderir, ben dönene kadar evde temizlenmedik yer bırakmazdı. Babam gelmeden benim gelmemi beklerdi. Annem kadar cesur olamamak canımı yakardı çoğu zaman. Ama çocukluğunu ve gençliğini korkarak geçirmiş küçüklüğümden cesur olmasını bekleyemezdim.

Ben cesur veya güçlü değildim. Aksine korkak, güçsüz ve değersizdim. Malesef ki bir tek annenin gözünde değerliyken gerçekten değerli olduğunu hissedemiyordun. Özellikle benim gibi kirlenmişsen kimsenin gözünde değerin olmamalıydı.

Ben buydum. Yalnızlığa batmış, pis bir adamın ellerine bulanmış değersin bir çakıl taşından farkım yoktu. Annemin yanından ayrıldığım gün hissetmiştim bunu. Tabi o yaşıma kadar asla kendimi bir halt zannetmemiştim.

İsteklerim hep kısıtlıydı benim. Aç kalmadığım bir günü nimet bilir ve o günün keyfini çıkarırdım. Babam fabrikada çalışıyordu ama eve doğru düzgün para girmiyordu. Nerede harcadığını bilmiyordum ve bilmekte istemiyordum çünkü eve her içkili geldiğinde nerede olduğunu tahmin etmek hiçte zor olmuyordu.

Bir keresinde vaktin geç olduğunu anlayamamış ve eve geç gelmiştim. O anki korkumu düşünmek bile istemiyorum çünkü Duruların bahçesinden koşarak eve gelene kadar döktüğüm ecel terleri, o geceyi cehenneme çevirmekten geri döndürememişti.

Sırtımın sızladığını hissettim. Babamın kemerinin her vuruşunda çıkardığı tiz ses kulaklarımda yankılandı. Annemin kapının dışında yalvaran sesi kalbimi parçaladı. Babamın kemeri değil annemin yakarışları canımı çok yaktı.

O günden sonra ne Duruya gittim nede doğru düzgün dışarı çıktım. Duru her oynamak için geldiğinde onu geri çevirdim ve aramıza soğukluğun girmesini sağladım. Çocuktum ve babamın onuda döveceğinden korkmuştum. Belki benden uzaklaşırsa onu koruyabilirim diye düşünmüştüm.

Çünkü bana yakın olanlar hep zarar görüyordu bunun en büyük örneği annemdi.

Derin bir nefes alarak göz yaşlarımı geri itekledim. Elimle oynamayı bırakıp karşımda oturan kadına baktığımda gözlerinin bir saat öncesiyle aynı olduğunu farkettim.

Yaklaşık bir saattir Sarpın çalışma odasından çıt çıkmıyordu. Karşmdaki kadın Sarpın arkadaşı olduğunu söyleyen psikologtu. Kumral kısa saçları iri kahve gözleri ve kemik gözlükleriyle sekreter havası veriyordu. Kıskanılasıydı.

KELEPÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin