Jongin etrafına bakarken buraya daha önce gelip gelmediğimizi sorguluyordu. Ben zaten cehennemin başkentinden hiç çıkmadığım için buralardan bihaberdim. O yüzden daha öncesi için bir şeyler söylemeyecektim. Gerçi uzun zamandır buralara uğramadığım için unutmuş da olabilirdim. Emin olamıyordum. Yalnızca bizi neden getirdiklerini sorguluyordum.
En büyük sebep Chanyeol ile birlikte tüm gizemi çözmüş olmamız olabilirdi ancak onun üstünden bir hafta geçmişti. Tanrıların haberi olmamış olamazdı. Sonuçta onlar her şeyi görüyordu değil mi?
Kyungsoo bizden uzak duruyordu. En çok canımı yakan şey buydu sanırım. Nerede neden olduğumuzu bir şekilde öğrenebilirdik, asıl bildiklerimiz ise bizi birbirimizden ayrı tutuyordu. Chanyeol ile olan kavgamızda yıllarca en yakın arkadaşım olarak bildiğim kişinin aslında benim yanımda olmadığını hatırlamıştım. İkimiz de neredeyse bir ömrü beraber paylaşmamıza rağmen iki düşman olarak ayrı düşmüştük şimdi.
Yüzüme dahi bakmıyordu. Kral ile konuşuyordu, ona danışıyor ve ne kadar gerildiğini anlatıyordu. Onu kaybetmenin acısını bir parça rahatlatan şey Sehun'un yanımızda duruyor oluşuydu. Eski dostuma yeniden kavuşmuş olmanın keyfi bambaşkaydı. Anılarım gelene kadar onu bu kadar özlediğimi bilmiyordum fakat hatırladıktan sonra yanımda duruyor oluşunun kıymeti paha biçilemez olmuştu.
Belki Chanyeol de Sehun için benim hissettiklerimi hissediyordu. Sonuçta onunla üniversiteden beri arkadaş olup aynı evde kalmışlardı. Artık kimse kimseye karşı düşmanlık besleyemiyordu. Herkes bir şekilde kaynaşmıştı, Seungwan kendini Chanyeol'ün kuzeni olarak bulmuştu. Aramızdaki duvarlar tuzla buz olmuştu. Kalıntıları hala arada duruyordu ancak artık birbirimizi çok daha net görebiliyorduk.
Kimsenin ne kızmaya ne de acısını çıkartmaya hali vardı. Birtakım kayıplar yaşanıyordu. İçimizde yanan bir özlem ve kavuşmanın tatlı kokusu vardı. Hepimizin kafası bir parça karışıktı. En çok da benim olduğunu söyleyebilirdim. Hayat birkaç hafta önce şu ankinden o kadar farklı gözüküyordu ki! Tek derdimin dükkanım olduğunu sanırdım, şimdi ise onu gerçekten başkasının ellerine vermeye hazırdım. Çok daha ciddi sorunlarla uğraşıyordum ve aslında babamın mirasının tüm dünyaya yayılması çok da kötü bir seçenek gibi gelmiyordu.
Bir fikri herkese yayabilmek için bu kadar çabaladıktan sonra kendim buna engel olamazdım.
Chanyeol'e baktım, o da bana bakıyordu. İkimiz de başkalarıyla konuşuyorduk ve bambaşka şeyler anlatıyorduk ancak sadece birbirimize odaklanabiliyorduk.
Tam olarak nerede olduğumuzu anlatmamış olabilirim, ondan bahsetsem daha iyi olacak sanırım.
Bizi tekrar cehenneme getirmişlerdi, kırmızı gökyüzünü özlediğimi pek söyleyemezdim. Belki burada yaşadığım yıllar boyunca fark etmemiştim ancak bir anda geçiş yapınca havanın çok sıcak ve boğucu olduğunu anlamamak için tüm hislerini kaybetmiş olmak gerekirdi. Gerçekten de insana cehenneme geldiğini hissettiriyordu. İlk seferimiz gibi bir kayığa binmemiştik ki yolculuğu en eğlenceli kılan da oydu.
Bir anda kendimizi burada buluvermiştik. İlk gelenin Sehun olduğu söyleniyordu. Neden olduğuna dair kendisi dahil hiç kimsenin bir fikri yoktu. Yalnızca birileri tarafından seçilmiş olduğunu varsayıyorduk. En son ise beni getirmişlerdi. Kimsenin gözdesi olmadığımı biliyordum ancak partiye en son katılan kişi olmak da can sıkıcıydı. Geldiğimde herkes çoktan kaynaşmıştı. Ne Chanyeol'e ne Kyungsoo'ya tek kelime etme şansı bulabilmiştim.
Mahşer gibi bomboş bir alanda toplanmıştık. Etrafımızda bir şehir vardı ama her yerden çok uzaktaydık. Sanki her şeyin ortasındaki bir hiçliğe atılmış gibiydik. Ne yapacağımızı bilemez halde birilerinin gelip açıklama yapmasını bekliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennemin Başkenti // ChanBaek
FantasyBen Byun Baekhyun, Cehennem'in sessiz sakinlerinden biriyim. Aslında burası yalnızca yerin altı ancak burayı hep cehennem diye tasvir etmekten hoşlanıyoruz. Hayattayken bunu ben de yapardım ama ölünce işler epey değişiyor.