Ben gerçekten Tanrılar tarafından kutsanmış kişi olmalıydım. Aklımdan geçenlerin gerçek olması ihtimali bu kadar yüksek olamazdı başka türlü. Ne düşündüysem sonraki gün buna dair bir şey görüyordum. Bu seferki ise belki de en istemediklerimden biriydi. Dünyada iken bile nefret ettiğim bir şey şimdi yeniden başıma gelip, ahirette de beni bırakmıyordu: Misafir.
Saraya başka bölgelerden gelecek misafilerin dedikodusu yayılmıştı en başta. Herkes uzun süredir gelmeyen yabancıların saraya neden uğrayacağını merak ediyordu. Bu söylentinin kaynağı elbette Kyungsoo idi. Onun temkinli hareketleri ve misafir odalarını hazırlatması merak uyandırmıştı. Kısa sürede onay da gelmişti Chanyeol'den zaten. Gelecek olanların çoğunun Yeni Dünya'dan olacağı söylenmişti. Oranın sakinleri ödülleri için şükretmeye gelecekler, Büyük Çukur'dan çok ünlü misafirlerin de geleceği söyleniyor ancak onların lanet etmek için mi geleceği merak konusu.
Peki benim bu ne zaman içime doğmuştu?
Hatırlarsanız geçen akşamlardan birinde Kral ile yemek yediğim sırada gereksiz büyüklüğü olan yemek salonunun ne işe yaradığını sorgulamış, ondan öncesinde de birçok kez sarayın fuzuli odaları hakkında yorumlar yapmıştım. Şimdi neden olduğunun cevabı bulunduğuna göre rahatlayabilirdim. Aklımdan bir an geçen şey ertesi gün önüme düşüyordu.
Gerçi bundan şu an için pek memnun değildim. İki gece kalacak olan bu 20 kişilik kafilenin yemeklerini başta ben olmak üzere 5 kişilik bir grup hazırlayacaktık. Sehun da bana yardım edilecek kişilerin arasındaydı. Kyungsoo'nun bunu bilerek ayarladığının farkındaydım ve açıkçası müteşekkirdim. Etrafımda en azından biraz da olsa beni tanıyan birinin olması stresimi azaltacaktı.
Kafile gelmeden önce Chanyeol'ün yemeklerini hazırlama işi benden alınmıştı. Üç gün boyunca dinlenmem için şehre inecektim. Bu sürede onu göremeyecek olmak içimde minik bir burukluk yaratmıştı üstüne yemekten beri düzgün konuşamadığımız aklıma geldikçe ne yapacağımı şaşırıyordum. Benim de misafirleri ağırlayan komitede olmam sürekli onların yanında bulunmam gerektiği anlamına geliyordu. Düzgün konuşmadığım biriyle ne yapabilirdim?
Yanında nasıl rahat olacaktım?
Biri benimle konuşmaya çalışırsa ne tepki verecektim?
Ondan kurtulma planım ne olacaktı bu sırada?
Misafirlerin gelmesi belki bir müddet de olsa onun dikkatini dağıtır ve bir şeyler bulmama yardımcı olurdu ya da misafirlerden onun hakkında bilgi edinirdim. Sonuçta sarayına tamamen yabancı insanları çağırmazdı. Eminim eski dostlarla dolu bir sofra olacaktı. Evime geri döndüğümde ilk fark ettiğim şey benim de bu sofrayı özlediğimdi.
Sehun gelememişti ancak Jongin yine de tanıdığım herkesi toplamıştı bir masada. Onları yeniden görebilmek, hep beraber eskisi gibi sohbet edebilmek öylesine özeldi ki! Daha öncesinde de toplantılar düzenlemiştik ancak bu tamamen işten ve isyandan uzak bir geceydi. Konuyu açmamak için herkes özen gösteriyordu.
Dışarıdaki evin binasında ismim yazıyordu. O kadar yakın ve o kadar gerçekti kötü iktidar, acımasız lider ve benim her şeye karşı direnişim. Yine de bir anlığına normal olmak istemiştik.
Gecenin bitiminde içtiğim içkinin haddi hesabı yoktu. Beynim neredeyse uyuşmuştu, herkes yavaştan eve dönüyordu. Eski tek tük dostlarım kalana kadar uğurladım onları. Yarın için iyi bir uyku çekeceğimi bildiğimden gözlerim kıpkırmızı olsa dahi bırakmıyordum arkadaşlarımı.
"Aşk nasıl da çirkin bir şey ama. İnsanın gözünü kör ediyor." Sohbetin yine en sarhoş kısmındaydık. Ne politika, ne ekonomi, ne eski yaşamlarımız ne de geleceğimizdi. Hep aşktı, o pis kana sızan duygu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennemin Başkenti // ChanBaek
FantasiaBen Byun Baekhyun, Cehennem'in sessiz sakinlerinden biriyim. Aslında burası yalnızca yerin altı ancak burayı hep cehennem diye tasvir etmekten hoşlanıyoruz. Hayattayken bunu ben de yapardım ama ölünce işler epey değişiyor.