Gözlerini kapadı ve 100'e kadar saymaya başladı. 1...2...3... Ama aklında hala o sahne vardı. 4...5...6...7... Gözyaşlarının akmaması için gülümsemeye çalışıyordu ama ona dışardan bakılsa üzgün olduğunu anlamakta hiçbir zorluk çekilmezdi. 97...98...99...100. Gözlerini açtığında yaşına göre tombul elleriyle yüzünü kapadı ve her şeyin geçeceğini bir kez daha kendisine söyledi.🌼🌼🌼
Bazı anların kalbinizi sökmesi için birkaç saniyeden fazlasına ihtiyacı yoktur. Aklınızın köşesinde size hiç sormadan beliriveren o düşünceleri isteseniz de kovamazsınız. Hatta öyle bir an gelir ki Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan) filmindeki gibi sildirmek istersiniz o birkaç saniyeyi.
Bu rüyadaki 100 saniyeyi de hiç düşünmeden silmek isterdim.
Evet, keşke tekrar çocuk olsam diyebileceğim bir çocukluk geçirmemiştim ama onca zaman geçmesine rağmen bu rüyayı neden görmüştüm? Ne gerek vardı durup dururken o kötü anları hatırlamaya? Geçip giden günlerin düşüncelerimi ele geçirmesini istemeyecek kadar canım yanmıştı. Artık o 6 yaşındaki, güçsüz çocuk değildim.
Fazlasıyla kabaran saçlarım görüş alanımı işgal etmekte ısrarcıydı. Yatağımın ortasında bağdaş kurup, kendime gelmeye çalışırken tüm vücudumun karıncalandığını hissettim. Nefesimi düzene sokma çabalarımdan sonra aralık olan penceremden içeri ılık rüzgâr eşliğinde onun sesi dalgalandı. Levent! Saniyeler içinde ayaklarım yatak ile pencere arasındaki yarım adımlık zeminle buluşmuştu.
Birden maraton koşmuşçasına ritmini şaşıran kalbim düzene sokmaya çalıştığım nefesimi daha da düzensizleştirmişti. Yüzümdeki şapşal ifadeye engel olamadım.
Levent benim için her zaman farklıydı. Lisede daha onu ilk gördüğüm gün bile anlamıştım bunu. Şu an nasılsa o an da afallamama sebep olmuştu.
Yok, öyle çarpıp kitaplarımı düşürmemişti. Hayır, kafama basketbol topu da atmamıştı.
Sadece onun kalbimin ilk kez attığını hissettiren gülüşüne şahit olmuştum. Onunla birlikte eksik parçalar yerine oturmuş gibiydi. Sonra da o parçaları yerinden oynatmak pek de mümkün olmadı.
Daldığım düşüncelerden sıyrılıp heyecanla yerimden doğrulduğumda pencereyle aramdaki mesafeyi kapatmıştım.
Saçları yine yüzüne düşmüş.
Mırıldanışım, yüzümde minik bir tebessümün yayılmasına sebep olmuştu. Sesimi duymadığına emin olduktan sonra onu izlemek için kendime bir süreliğine izin verdim.
Kendisi adeta kusursuz kelimesinin vücut bulmuş haliydi. Dalgalı kumral saçları güneşte altın gibi parıldıyordu. Düzenli saçlarının aksine önüne düşen neredeyse kıvırcık iki tutam saçı vardı ve bunun Levent'i deli ettiğini biliyordum. En çok o iki tutam saça bayılıyordum. Yüzü bir yandan çok karakteristik gelirken bir yandan da çok bilindik geliyordu. İkisi aynı anda nasıl oluyordu bilmiyordum ama öyleydi işte.
Mesela o keskin çene hattında, yeni çıkmış sakallarında ve en çok da çizgi halini alan gamzelerinde parmaklarımı gezdirmek isterdim. Bir de altın kirpiklerinin yansıdığı safirleri vardı tabi. O mavilikler bana bazen öyle bir bakardı ki farklı düşüncelere kapılmama sebep olurdu.
Siyah arabasını sokak lambasının hemen sol yanına park etmişti. Koyu sarı ve beyaz tüyleri olan tombul bir kedi kaldırımın kenarında yüzüstü uzanmış uyukluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ KIRK BEŞ
Teen FictionGökyüzü fazlasıyla bulutlu. Tatlı bir esinti saçlarımı okşuyor. İçimde nedenini bilmediğim bir mutluluk ile gökyüzündeki bulutları izliyorum. Bir tanesi maymuna benziyor, tam yanındaki de traktör gibi. Belki şu büyük bulut kocaman yaşlı bir ağaçtır...