Değer verdiğim insanlar hayatımdan çıkıp gidebilme konusunda nasıl bu kadar yetenekli olabiliyorlardı?
Tek yapabildiğim banka geri oturup öylece Selin'i arayabilmek olmuştu.
Ne zaman düşsem o da benimle yere otururdu, ne zaman kalbim parçalara ayrılsa onları çiçekli özel karışımı ile birbirine bağlardı, ne zaman bu kötü duygudan çıkamayacağıma emin olsam önce o duyguyu yaşatır sonra eskisinden de iyi olmamı sağlardı.
Selin tam bir sanatçıydı.
Beni tam anlamı ile gören tek kişi de oydu.Yarım saatten kısa bir süre içinde geldi. Beni bir daha oturmayacağıma emin olduğum o banktan kaldırdı ve eve götürdü.
Bıraksam Ebru'nun evine gidip hesap bile sorabilirdi. Neyse ki böyle bir şeyin yararı olmayacağını o da biliyordu.
Benden daha kızgın olduğunu görebiliyordum.Bugün bende kalacaktı. Biraz çocukluğumuzu, biraz eski Ebru'yu, biraz da çiçek kız ağacının gölgesinde yaşadığımız anıları yâd ettik.
Birkaç kez Levent hakkında konuşmak istese de bugün konuşmama konusunda onu ikna edebildim.
Diziler böyle zamanlarda tam bir terapi niteliği görürdü. Televizyon karşısına geçip krem rengi halının üzerine bağdaş kurardık. İzleyeceğimiz diziyi seçmemiz bir hayli uzun zamanımızı alırdı. Diziyi izlemeye başladıktan bir süre sonra L koltuğun iki ayrı ucuna yayılırdık.
Bugün de yarım saatlik bir sürecin ardından MOON LOVERS isminde karar kırmıştık. 20 bölümlük bir Kore dizisiydi.
Genç bir kızın güneş tutulması sırasında zamanda geriye gitmesini konu alıyordu.
Çok eğlenceli olacaktı.
Yani biz öyle sanıyorduk.En az 7 kere salya sümük ağladım.
Selin neredeyse her saniye ağlıyor gibiydi.
Yanlarımızda kirli peçetelerden oluşmuş bir dağ vardı.İlk başlarda favorim 8. Prens olmuştu. Selin 10. Prens ile aşk yaşıyordu.
Fakat sonrasında aşık olduğumuz karakterlere o kadar yenisi eklendi ki hangisinin kaçıncı prens olduğunu hatırlamakta bir hayli zorlandık.
Dizide kan vardı, dizide gözyaşı vardı, dizide bir krallığın başına gelebilecek en hüzünlü şeylerin hepsi sıralanmıştı.
Bir süre sonra ikimiz de 4. Prense kapıldığımızı fark ettik.
Akşama doğru başladığımız diziyi diğer gün sabah 10 gibi bitirebilmiştik. Yalnızca ihtiyaç dahilinde kalktığımız ve ara vermediğimiz için tüm eklemlerimiz tutulmuştu ve gözlerimizden uyku akıyordu.
Yanımızda bardaklardan ve abur cuburdan oluşan bir yığın vardı fakat umursamadan ağlaya ağlaya uykuya daldık.
Bu dizi ikinci sezonu hak ediyordu!
🌼🌼🌼
Uyandığımda Selin'in ayağı tam burnumun önündeydi. Kahkaha atarak kalktığım için korkuyla yerinden sıçramasına sebep oldum. L koltuğun bir kısmında o bir kısmında ben tam anlamı ile baygınlık geçirmiştik.
En nihayetinde kalkıp da yemeklerimizi yediğimizde saat akşam yediyi çoktan geçmişti.
Hala üzerimizden atamadığımız bir sersemlik vardı. Şapşal şapşal birbirimize bakıyor, dizi aklımıza geldikçe garip sesler çıkarıp, üzüntü ile dudaklarımızı büzüyorduk.
Birden Selin'in dikkatini kargo çekmişti. Heyecanla yerinden kalktığında tepkisini merak ettiğim için bir şey söylemedim. Hızlıca yanına gittiğinde hayal kırıklığı ile yüzüme baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ KIRK BEŞ
Novela JuvenilGökyüzü fazlasıyla bulutlu. Tatlı bir esinti saçlarımı okşuyor. İçimde nedenini bilmediğim bir mutluluk ile gökyüzündeki bulutları izliyorum. Bir tanesi maymuna benziyor, tam yanındaki de traktör gibi. Belki şu büyük bulut kocaman yaşlı bir ağaçtır...