Son iki gün nasıl geçmişti öyle?
Dün akşam eve geldiğimden beri Levent ile son konuşmalarımız sürekli aklıma gelip duruyordu.
"Seni mutlu görmek güzel."
Bu cümleyi özellikle de ardından gelen sözler yüzünden pek de sevmemiştim. Rahatsız eden bir şeyler vardı ve bu beni yerimde duramaz hale getiriyordu. O an anlamamıştım ama bozulmuş gibiydi. Bunu düşünmek yerine daha çok sinirlenmek ile meşgul olmuştum. Beni çok fazla sinirlendiren biri olduğu söylenemezdi. Genelde mutlu olmam için çabalardı, bu yüzden incinmiş olabileceğini düşünmeden edemiyordum.
Levent'e henüz cevap veremeden tekrardan yazmıştı.
"Şu an yazmasan olur mu? Sonra konuşuruz. İşim var."
Öncelikle yorgunluktan ölse bile bana zaman ayırırdı. Çok çok acil bir durum olsa zaten mesajı sonra okurdu. Zihnimin arka planına attığım "Şu an yazma." cümlesi kalbimi tekrar tekrar kırmaya ant içmiş gibi ön plana çıkıp duruyordu.
Bir yandan da dün olanları da düşünüyordum. Beynim allak bullaktı.
Gece onca yorgunluğa rağmen zar zor uyumuş ve bölük pörçük bir şekilde toplasan anca 4 saat uyuyabilmiştim. Saat Sekiz Kırk Beş olmuştu uyandığımda ve bu beni yeniden Levent'i düşünmeye itmişti.
Onu çok özlüyordum fakat o ilişkimizi kesmiş gibi gözükmeye başlıyordu.
Arkadaşlık ilişkimizin bitmesini isteyebilirdim eğer romantik ilişkimiz başlasaydı...
Aklıma gelen anlık fikir ile yerimden fırladım. Düşünürsem iptal edeceğimi bildiğim için hiç düşünmeden hazırlanmaya başlamalıydım.
İlk işim saçıma dokunmadan duş almak oldu. En güzel şeklinde ve temiz bir haldeydi, ona dokunamazdım! Uyku şişliği hızla insin diye yüzümde buz gezdirirken saçma bir şekilde dinç hissediyordum.
Dolabımın karşısına geçtikten sonra kına yeşili uzun kollu triko bir elbise buldum. Diğerlerinin arasında kaynamış ve uzun süre karşıma çıkmamıştı. Henüz kullanmadığım krem rengi botlarımı da giydiğimde uzun eteğimin altından sırıtmadılar.
Yine aynı renkte bir çantamı alıp içine kulaklığımı, telefonumu ve cüzdanımı attım.
Saçıma fularımı takmak ile takmamak arasında gitsem de vazgeçtim çünkü takmamam gerekiyormuş hissine kapılmıştım. Saçımı açık bırakıp bej rengine kaçan dizlerimi biraz geçen kabanımı giydim.
Makyajsız yüzüm gözüme kötü gözükmese de hızlıca rimel ve ruj sürüp onları da çantaya attığımda çıkmak için hazırdım.
Fena sayılmazdım. Gideceğim yere daha hızlı varmak için tam zamanında yetiştiğim duraktan otobüse bindim.
Bugünü daha sakin geçirebilmek için telefona bile bakmamıştım fakat
hiçbir şey düşünmemeye çalışmak beynimi daha çok yoruyordu.Selin'den düne dair mesajlar geldiğine oldukça emindim.
Muhtemelen Onur da yazmıştı.
Kevser net bir şekilde her gün olduğu gibi günün analizini yapmıştı.
Bunları biraz olsun ertelemeliydim. Yoksa akıl sağlığım ciddi anlamda benden uzaklaşacaktı.
Tabi eğer uzaklaşmaya başlamadıysa...
Ona çeyrek kala nihayet dükkanın kapısındaydım. İçeriye göz attığımda kimse yokmuş gibi gözüküyordu.
Sol taraf boydan boya ilaçlar ile doluydu, hemen karşıda kasa vardı. Sağda ise yüksek ve uzun iki ayrı masa ve yine sürüsüyle ilaç boy gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEKİZ KIRK BEŞ
Teen FictionGökyüzü fazlasıyla bulutlu. Tatlı bir esinti saçlarımı okşuyor. İçimde nedenini bilmediğim bir mutluluk ile gökyüzündeki bulutları izliyorum. Bir tanesi maymuna benziyor, tam yanındaki de traktör gibi. Belki şu büyük bulut kocaman yaşlı bir ağaçtır...