Bölüm Şarkıları:
İkilem, Kaybolurum Gülüşünde
Yüzyüzeyken Konuşuruz, Esen
Emir Can İğrek, Beyaz•🧁•
"Sadece birkaç gün ortalıkta yoktum ve neler kaçırdığıma inanamıyorum şu an."
Ferdi, 8 numaralı masada cama en yakın olan sandalyeye oturmuştu ve ben de tam karşısındaydım. Onun önünde çay vardı, bense saat öğleni geçtiği ve midem kazındığı için sabahtan hazırladığım damla çikolatalı kurabiyelerden kemiriyordum.
Naz geleli yarım saat olmuştu. O gelince içeri geçip dinlenme fırsatı yakalamıştım. Biraz dizi izlerim diye düşünsem de Ferdi'nin Visal'e uğrayışıyla birlikte planlarım suya düşmüştü ve on dakikadır ona kaçırdığı şeylerin özetini geçmekle meşguldüm.
Lisede sıra arkadaşımdı. Açık kahve saçlarının yanlarını kısa kullanır, üst tarafını uzun bırakırdı ben onu tanıdığımdan beri. Saçında ve kaşında jilet izi vardı. Gözleri saçlarıyla aynı renkti ve boyu benden birkaç santim uzundu. Onun bu yüzden zorbalandığına çokça şahit olmuştum. Kısa değildi ama biz hormonlu bir okuldaydık ve diğer erkeklerin yanında kısa kalıyordu.
Ona söylenen lafları asla yemezdi. Kendisi biraz asabi bir kişilikti. Ben de sürekli onun yanında olmaya çalışan anaç karakter olduğumdan, onun kavgaları yüzünden birkaç defa başım yanma aşamasına gelmişti. Bu yüzden bazı hocalarımın gözündeki imajım değişmişti ama buna değmediğini düşünmüyordum. Hocalar geçici, Ferdi kalıcıydı.
Bana zorla NBA maçları izletip Curry hayranı olmama neden olmuştu. Dersleri benden bile daha az umursayan biriydi, okula zaman geçsin diye takılmak için geldiğini söylerdi ve rahat olurum düşüncesiyle dil seçmişti. Paragraf paragraf makaleleri sözlük karıştırmaktan gözleri kızararak çevirmeye çalışırken hiç de rahat görünmüyordu.
Buna rağmen YDT sonucu benden çok daha iyi gelmişti çünkü özellikle son zamanlarda inanılmaz sıkı bir düzen oturtmuştu kendine. Ben o dönem dedemin yokluğunu idrak etmeye çalıştığımdan epey salmıştım. Sonuç olarak Ferdi, iyi bir üniversitede İngilizce öğretmenliği okuyordu ve ben de okumamayı tercih etmiştim.
Kurabiyeyi yeniden ısırırken gözlerimi üzerinde gezdirdim. Okuldan çıkıp buraya gelmek için üç vesayit yapmak zorunda kalmıştı, bundan şikayet edip duruyordu. Halbuki ben çağırmamıştım, kendi gelmişti.
"Çocuğun kol saatini aldın da telefon numarasını neden almadın? Flört becerilerin yüzünden ağlayacağım Feyza."
"Kol saatini ben almadım," dedim lokmamı yuttuktan sonra bir kez daha yutkunarak. "O bana verdi."
"Sana kol saatini verdi de telefon numarasını neden vermedi? Onun da flört becerilerine sokayım gerçekten."
"Flörtleştiğimizi kim söyledi sana ya?" dediğim an serçe parmağını kaldırarak yudumladığı çay bardağının üzerinden bana bir bakış attı.
"Birkaç gündür uğramıyor diye bu kadar dertlendiğine göre ne düşüneyim başka?" Kaşlarını kaldırdı. "Ben de yoktum ortalıkta, beni hiç dert ettin mi? Etmezsin tabii, kimim ki ben?"
O birkaç gün diyordu ama ben tam olarak kaç gün olduğunu söyleyebilirdim. Dijital saatini o kadar da sevmiyordu herhalde. Bana bırakmış olmasına rağmen hâlâ almaya gelmemişti.
İşleri vardır diye düşünüyordum. Sporcuydu, bunu meslek olarak yapıyordu. Her gün belki de oturduğu yere çok uzak olan bir kafeye gelemezdi nihayetinde. Ama dört gün bence yeterince uzun bir süreydi. Dört günden sonra gelebilirdi yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT ÇEYREK
Teen FictionBir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri. Mumlar üfledim, dilekler diledim. Kayan her yıldızda adı...