Bölüm şarkısı:
Yalın, Küçücüğüm•🧁•
Saat 19.58.
İşlerin tümünü Naz'a yıktım ve Visal'de televizyonu en güzel açıyla gören sandalyeye geçip oturdum çünkü 2 dakika sonra Efes-Karşıyaka maçı başlayacak ve bu Doruk'un A takımla çıktığı ilk maç olabilir.
Naz'a onun fotoğrafını beğendiğimi söylediğimde yaşadığı ufak çaplı kalp krizi, takipleşmeye başladığımızı öğrenmesiyle birlikte büyüyüp evrim geçirdi ve sonra neden bana söylemek için yüz yüze gelmemizi bekledin diyerek bana bağırdı. O gece olaylar olur olmaz ona yazmadığım için çok kızdı, bunu ancak havuçlu tarçınlı kek ile telafi edebileceğimi söyledi bu yüzden dün onun için mutfakta geçirdim zamanımın büyük bir kısmını.
Bugün de bana kek için teşekkür etmek istediğini, benim hiçbir işe dokunmamam ve gidip maç izlemem gerektiğini söyledi. Yaklaşık yarım saat kadar önce beni bu ekranın karşısına dikti. Yarım saat boyunca çok fazla anlamadığım maç öncesi yorumlarını sıkıla sıkıla dinledim.
Maçı izleyeceğim uygulamanın şifresini de Ferdi'den aldım çünkü bu kanallar paralıymış, bilmiyordum. Ferdi geldiği zaman televizyonda benim için bir hesap açacak, böylece onun başını her seferinde ekşitmeme gerek kalmayacak. Ben ayarlarım dedi, ne zaman dedim, sen şimdilik benim hesabımı kullanabilirsin dedi, sonra ben telefonu yüzüne kapattım bilgileri bile almadan.
Bu yüzden bana mesaj göndermek zorunda kaldı ama neyse ki anlayışla karşıladı beni.
İlk defa bir arkadaşımın böyle bir heyecanına ortak olacağımdan televizyonda görüneceği tek bir saniyeyi bile kaçıramazdım.
O geceden sonra Doruk'la hiç konuşmamıştık, bir mesaj beklediğimden değildi de yani en azından kadroda olup olmayacağını bana yazsaydı birlikte sevinir ya da birlikte üzülürdük. Takılmıyordum, önemi yoktu. Önemli olan saniyeler içinde parkeye içlerine yeni katıldığı takımıyla adım atacak olmasıydı.
Efes'in oyuncularının adı anons edilmeye başladığında salondan büyük bir yuhalama sesi yükseldi. Deplasmana gittikleri aklımdan çıkmıştı, çatık kaşlarım bunu hatırlayınca düzeldi. Maç İzmir'deydi, Efes'in yuhlanması normaldi. Heyecanla 15 numaraya gelmesini bekledim sıranın ama sahaya çıkan oyuncuların koşuşlarını göstermek yerine bir anda salondaki atmosfere çevrildi kamera.
Yüzüm düştü.
"Ne saçma," dedim. "Seyircilerin seslerini zaten duyuyoruz, bize hep oyuncuları göstermeliler bence."
"Çocuğu göremediğin için bayılacaksın diye korkuyorum." Naz cümlesini tamamlar tamamlamaz kamera ortalık yerde küme olmuş basketbolcuları aldı kadraja. 15 numaralı formayı gördüm, diğerlerinin aksine ne kadar heyecanlı olduğunu, havaya kaldırdığı omuzlarını, adını bilmediğim bir takım arkadaşıyla el çakıştıktan sonra Shaw'ın onun omzuna vurmasını ve birbirlerine gülümsemelerini.
Shaw, babamla birlikte izlediğim basketbol maçlarının benim için tek güzel yanıydı bugüne dek.
Bugünse Doruk'un omzuna vuranın Shaw olduğunu anlamam beş saniye falan sürmüştü, öyle odaklıydım Doruk'un mimiklerine.
Kapının açılıp kapandığını duydum ama başımı çevirmedim. Sol tarafımdaki masada iki kız dedikodu yapıyordu, onun dışında Visal'de dört kişilik bir aile ve üçer kişilik iki arkadaş grubu daha vardı. Naz'ın gülümseyerek müşterimizi karşılamasından sonra muhabbetlerine kulak misafiri oldum. "Tövbe tövbe, Feyza iyi mi?" Soru Batı abidendi. Gülerek arkamı döndüğümde gözlerini kocaman açmış, birkaç adım sendelemişti geriye doğru. "Ne demek Feyza oturuyor? Ben bu fonksiyona sahip olmadığını sanıyordum. Niye tezgâhın arkasında değilsin kız sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT ÇEYREK
Teen FictionBir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri. Mumlar üfledim, dilekler diledim. Kayan her yıldızda adı...