12. "TATLI HEYECAN TATSIZ İNSAN"

7K 893 1.1K
                                    

Bölüm şarkıları:
İkilem, Kaybolurum Gülüşünde
Emir Can İğrek, Aç Bağrını

•🧁•

Bana sürpriz yumurta alıp sabahın köründe kapıya dayandığı gün ne yazık ki antrenmana gitmek zorunda olduğu için içeri gelip oturamadı Doruk.

Kapının önünde büyük bir şaşkınlıkla dikilirken nihayet ona teşekkür etmek aklıma gelebilmişti. Doruk bir süre yanaklarıma baktı, sanırım kızardığım bariz bir şekilde belli oluyordu. Elindeki yumurtalardan birini alıp açtım ve ona uzattım. Sonra diğerini kendim için açtım.

Visal tabelasının altında sırtımızı duvara yaslayıp yan yana çikolataları yedik. Doruk, kendi yumurtasının içinden çıkan küçük beyaz kedi oyuncağını boynumdaki atkının kıvrımlarının arasına koyup gülümsedi. Ben de kedi düşmesin diye hareket etmeyi bıraktım.

Benim yumurtamdan çıkanlar ise parça parçaydı. Kocaman avucunu açıp parçaları ona vermemi bekledi. Bunu yaparken parmaklarım avucuyla bileği arasındaki kısma sürtündü. Hemen elimi daha fazla yukarı kaldırıp kalan küçük parçaları o hizadan bıraktım avucunun içine.

Doruk, küçük talimat kağıdına bakarak parçaları benim için birleştirdi ve minik bir salıncak figürü çıktı ortaya. Direkleri yeşil bir sarmaşık şeklindeydi ve salıncak da kırmızıydı. Sallanmıyordu, yalnızca dekoratifti. Yeniden "Teşekkür ederim," demiştim. "Ben biriktirmeye yeni başlamıştım. İkisi de yoktu bende, bunları da rafa koyacağım."

"Aramız iyi, değil mi?" diye sormuştu gitmeden hemen önce. "Feza, sen benim kırmak isteyeceğim son insansın."

Utandıkça konuşacak kelime bulamıyordum. "İyiyiz," diyebilmiştim o gitmeden. "Antrenman çıkışı buraya dönmeye ne dersin? Birazdan elmalı kurabiye pişireceğim, senin için ayırabilirim."

Bugün çıkışta hiçbir planı yoktu, doğrudan eve gidip dinlenmeyi düşünüyordu ama ortaya attığım fikir ona cazip gelince saat dokuz gibi buraya geleceğine dair bir söz vermiş ve bana sarılmıştı.

Her sarıldığımızda içim bir hoş oluyordu.

Bütün günümü salak salak sırıtarak geçirdim.

Hem Naz hem de Eren uğradılar dükkâna gün içinde. Bu yüzden neredeyse bana hiç iş kalmadı. Yalnızca mutfakta rafa dizmek için birkaç tane kurabiye ve küçük kekler hazırladım.

Ben bunu yapmak için kollarımı sıvamışken ayağımın altında gezinen kişi Eren'di. Bulaşıkları yıkıyordu. Ben de kenarda kekleri süslemekle uğraşıyordum. Ona doğru dönmek istediğimde az önce onun tarafından açık bırakılan üst dolabın kapağına başımı öyle sert çarptım ki, bu bana neden ben mutfakta iş yaparken yalnız olmayı sevdiğimi hatırlattı.

Gözümün önünde gerçekten yıldızlar uçuşuyordu. Adeta dolabın köşesi sol şakağımın içine girmişti. İnleyerek geriye doğru adımlarken Eren tuhaf bir gülüş sesi çıkararak kolumu tutmak için bana doğru hamle yaptı. "Çok mu acıdı?" diye sordu. "Tak diye ses geldi lan, ufak da bir şeysin. Beyin kanaması falan geçirmezsin değil mi abim?"

"Eren!" dedim acıyla başımı ovalarken. Bir içgüdü parmaklarımda kan var mı diye bakmaya itti beni. Yoktu. Demek ki açık bir yara yoktu ama darbenin şiddetinden ötürü şişip moraracak bir yara vardı. Adeta beynim zonklamıştı. Gözlerim dolu doluyken ben de onun gülüşlerine eşlik ediyordum. "Açtığın kapağı da kapa bir zahmet ya!" diye sitemlendim ona.

"Bardakları yerleştiriyordum," dedi karşılığında. "Zahmet olmayacaksa sen önüne baksan nasıl olur mesela üstün zekalı şey seni?"

"Canım acıyor canım." Bana gerçekten değer verdiğini bildiğim birisiydi Eren. İstemeyerek de olsa canımın yanmasına sebep olmuş olmak onun bakışlarına bir durgunluk bulaştırırken gülmeyi bırakıp ciddileşti.

DÖRT ÇEYREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin