Bölüm şarkısı:
Sezen Aksu, Kaçın Kurası•🧁•
Otuz dokuzuncu Gün Batımı muffinin üzerini süslerken saat henüz yedi olmamıştı.
Üç saat mi uyuyabilmiştim? Dört mü? Umurumda değildi. Bu sabah Visal diğer günlerden daha erken açılmıştı. Siparişimi taze taze teslim etmekti niyetim. Doruk antrenmana geçmeden önce buraya uğrayacağını yazmış, yetişir mi diye sormuştu. Gerekirse hiç uyumayacağımı ona söylemek yerine mesajına bir onay emojisi göndermiştim.
Naz'a geçen gece olanların özetini bir telefon konuşmasıyla anlattığımda attığı çığlık yüzünden oda arkadaşı uyanmıştı.
Harika bir gündü.
Güneş daha fazla ışıldıyordu.
Güneş falan yoktu, hava yağmurluydu ama yemin ederim ki ben Güneş'in sıcaklığını tenimde hissedebiliyordum.
Küçük küçük kestiğim portakalları kremanın üzerine yerleştiriyordum. Normal zamanlarımın aksine bugün elim ayağıma karıştığından dağınık çalışmıştım. Arka fonda en sevdiğim playlistlerimden biri karışık çalda oynuyordu, mutfağımı dolduran şarkı Kaçın Kurası'ydı.
Kendi etrafımda dönerken elimdeki krema poşetini yanlışlıkla sıkıp birazını yere boca ettim.
"Ay," dedim sonra kendi kendime. "Üf, salak seni." Yeri silmeden önce küçük keklerimle ilgilenmeye devam ettim. Onları mükemmel görünümüyle sunmak istiyordum Doruk'a, geçen seferki Jerry'i kovalarken duvara çarpıp düzleşmiş Tom gibi çirkin bir krema faciası yaşansın istemiyordum. Visal'in renkli kutusuna özenle dizmeye başladım hepsini. Doruk'a mutlaka sarsmadan götürmesini tembihleyecektim.
Geçirdiğim olaylı geceyi unutuyor, sadece tatlılara odaklanıyordum.
O olaylı gece, Doruk'la buluştuğumuz güne aitti. Yalan söylemek zorunda kalmıştım. Söylediğim yalan, içimde bir huzursuzluk olarak yaşıyordu. Bir önceki akşam konuştuklarımızdan dolayı Fırat, bir daha ben gecenin bir yarısı eve Taner'le dönmek zorunda kalmayayım diye okul çıkışı Visal'e gitmişti. Amacı bana yardım etmek, kapanışta da birlikte dönmemizdi ama beni orada bulamayınca ve üstüne Eren de ona Naz'la dışarı çıktı yalanını uydurmak yerine bir arkadaşıylalar dediğinde olanlar olmuştu.
Neyse ki benim kafası az çalışan erkek kardeşim biraz mantıklı düşünebilmiş, ortalığı velveleye vermek yerine sessizce gecenin çökmesini beklemiş ve odama gelip hiç kimseye bir şey anlatmadan önce benimle konuşmak istemişti.
Eve geç dönmemiştim. O geldiğinde çoktan odamdaydım. Aman öyle Naz'la takıldık, demiştim telaşa kapılarak. Fırat kaşlarını kaldırmıştı. O çocuk molaya mı ne çıkmış, demişti karşılığında Taner için. Onu orada görseydim kahve makinesinin altına sokacaktım kafasını. Ayrıca sana da inanmıyorum. Diyelim Naz'la takıldın, ne diye işinize geri dönmediniz sonrasında?
Bir anda sana hesap mı vereceğim diye tepesine binmiştim. Kafanda saçma sapan bir şey kurup ona inanma.
Hem Taner'i hem de beni dükkanda görmemiş olmak onun aklını kurcalamıştı. Bunu söylemese de anlayabiliyordum. En sonunda ise her zamanki hınzırlığını yapıp olayları babama anlatıp başının etini yememi istemiyorsan üç beş bir şey ateşle o zaman, demişti. Sus payı istemişti benden.
Yüzümü buruşturup cüzdanımı karıştırırken hevesle gözlerini büyüten kardeşimin avuç içine 1 TL bırakıp kıçına tekme atarak odamdan onu kovmuştum. Fırat sert darbemle kendini kapımın önünde yere atmış, Furkan koşarak geldiğinde ise yüzünü ağlıyor gibi yaparak ablam bana vurdu demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT ÇEYREK
Teen FictionBir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri. Mumlar üfledim, dilekler diledim. Kayan her yıldızda adı...