1.Bölüm CIPA

1.4K 37 16
                                    

*CIPA: Dışarıdan gelen acıyı, soğuğu ve sıcağı hissetmeme durumu.*

*Acıya dayanabilecek kadar güçlü olabilirim ama bu benim bunu hak ettiğim anlamına gelmez...*

Bir yandan yatağa uzanmış bir yandan da müzik dinliyordum. Okullar kapanalı iki hafta olmuştu ve ben iki haftadır boş boş oturuyordum. Yalnız olmaktan her ne kadar nefret etsem de yalnızlığa mahkumdum. Daha doğrusu mahkum bırakılmıştım. Hissetmiyordum işte. Diğer insanlar gibi değildim. Bu da benim canımı çok yakıyordu. Ve aklıma bu durumu öğrendiğim ilk an geldi.

.....

Resim yapmak benim için hayat demek. Renkleri kullanarak duygularımı yansıtmak bana büyük bir zevk kazandırıyor. Şu anda okulumuzda yapılacak sergi için yapacağım resme konsantre olmaya çalışıyorum fakat teneffüsteki öğrencilerin çıkardığı sesler işimi zorlaştırıyor. Resim öğretmenimde bunu anlamış olacak ki müdürden evde çalışmam için izin alıp beni eve gönderdi. Kendi anahtarımla girdiğim için kimse beni fark etmemişti. Merdivenden çıkarken babamın biri ile konuştuğunu duydum. Daha fazla yaklaştığımda ise konuştuğu kişinin doktorum olduğunu gördüm.

"Artık 14 yaşına geldi ve şu ana kadar 4 tane iğne oldu bile. Bence artık iğne vurmayı sonlandırmalıyız. Eğer biraz daha devam edersek kızınız hafif bir rüzgar esintisine bile duyarsız hale gelebilir. Ve bu olay kızınızın psikolojisini olumsuz yönde etkileyebilir."

"Bizim nasıl bir hayat yaşadığımızı bilmediğiniz için böyle konuşmanız normal. Ama ben sadece kızımın iyiliğini istiyorum. İğneleri vurmayı durdurmanız söz konusu bile olamaz."

"O zaman bu seneki iğneyi es geçelim. Çünkü Hare artık büyüdü ve ona olanları anlayacak yaşa geldi."

Şimdi bütün taşlar yerine oturuyordu. Hasta olmadığım halde iğne olmamın sebebini hiçbir zaman anlamamıştım. O an ki sinirle içeriye daldım.

"Bunca zamandır gözüme baka baka yalan mı söylediniz?" oturdukları masadaki boş bir sandalyeyi sinirle yere savurdum.

"Amacın fiziksel olarak hissedemediğim acıyı ruhsal olarak hissettirip, çöküşümü mü izlemekti ?" deyip masadaki vazoyu duvara fırlattım.

"Ne var biliyor musun? Tebrik ederim başardın! Şimdi zaferini kutlayabilirsin." dedikten hemen sonra doktorun önündeki laptopu alıp yere fırlattım.

.....

Yataktan doğruldum. Ve sırtımı başlığa dayadım. Geçmişi hatırlamaktan hiçbir zaman hoşlanmamıştım. Zaten hatırlanmaya değer bir geçmişimde yoktu. O günden beri babamla aram bozuktu. Öğrendiğimden beri etrafıma karşı çok soğuktum. Resim anlayışım değişmemişti ama duygularım çok değişmişti. Artık hayatıma siyah ve beyaz hakimdi. Eski benden eser bile yoktu. Düşüncelerin beni biraz daha ele geçirmesine izin vermeden bavulumu hazırlamaya başladım.

Bugün İstanbul'a Poyraz amcamların evine gidiyorum. Poyraz amca babamın çok yakın bir arkadaşı aynı zamanda da ortağıydı. Ara sıra İzmir'e ziyarete gelirdi. Bana karşı çok sıcak ve samimi olduğu için onunla aram iyiydi. Bu yaz babamın bir süre yurtdışında kalması gerekiyor. Bana da onunla gelmemi teklif etmişti ama kabul etmemiştim. Evde yalnız kalmamı istemediği içinde Poyraz amcamlarda kalmama karar vermişti. Aslında Poyraz amca hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Babamla aynı işi yaptıklarını -ki yaptıkları bazı işlerin yasal olmayan ve oldukça tehlike olduğunu- biliyorum ayrıca laf arasında bir oğlunun olduğunu ve karısının da hayatta olmadığını duymuştum. Bavulumu hazırlamayı bitirdiğimde saate baktım. Bir saat sonra uçağım kalkıyordu. Aşağı inip babama hazırlığımın bittiğini anlatan bir baş hareketi yaptım. O da anlamış olacak ki korumalara valizimi indirmelerini söyledi. Hava alanına geldiğimizde babamdan tarafa bakmadan bineceğim uçağa doğru ilerlemeye başladım. Tabi ki de ona veda etmeyecektim. Fakat o benimle aynı fikirde olmayacak ki kolumdan tutup beni durdurdu.

"Kendine dikkat et ...... kızım." Deyip saçlarıma ufak bir öpücük kondurdu. Başımı salladım ve onu onayladığımı belirten bir mırıltı çıkarıp geri çekildim. Arkama bakmadan uçağa doğru ilerledim.

Bir saat süren yolculuk sonunda İstanbul Atatürk Havalimanı'na ilk adımımı atmıştım. Bavulumu da alıp biraz ilerlediğim zaman ilerideki siyah arabayı ve arabanın kaportasına yaslanmış Poyraz amcayı gördüğüm zaman yanına ilerledim ve hafifçe kollarımı açıp ona sarıldım. Belki de Poyraz amca bu hayatta en sıcak davrandığım kişiler arasında başı çekiyordu. Zaten hayatımı kaplayan kişi sayısı iki elin parmağını geçmeyecek kadar azdı.

" Sende büyüdükçe güzelleşiyorsun be Hare'm" demesiyle hafif bir tebessüm ettim. Bu onun için yeterliydi çünkü benim durumumu en iyi bilenler arasındaydı. Zaten o günden beri hiç gülmemiştim ve gülmeyi de düşünmüyordum. Poyraz amca dalıp gittiğimi anlamış olacak ki nazik bir şekilde kolumu tutup arabaya bindirdi. Yarım saatlik bir yolcuğun ardından güzel ve büyük bir evin önünde durmuştuk.

"Korumalar sana kapıya kadar eşlik etsin. Benim biraz işim var ama söz veriyorum akşam yemeğini birlikte yiyeceğiz." Başımı salladım ve arabadan indim.

Yanıma kalıplı bir adam geldi ve bavulumu elimden aldı. Bahçeden içeri girdiğimde gelen çiçek kokusu rahatlamamı sağladı. Büyük bir kapının yanına geldiğimizde koruma elindeki valizi bıraktı ve zile bastı. Kapıyı 15 saniye sonra hizmetçi olduğunu varsaydığım bir kadın açtı. Kapı açılınca gelen gülüşme sesleri kaşlarımı çatmama neden oldu. Kapı tamamen açıldığında salondaki koltuklarda gülüşen 3 erkek 2 kızı görmem içimdeki yalnızlık hissini körükledi. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Ben umut etmeyi yıllar önce bırakmıştım neden şimdi böyle hissetmiştim ki?

İçerideki grupta beni fark etmiş olacak ki hepsi bana döndü ve surat ifademi gördükleri zaman yüzlerindeki gülümseme soldu. Dışarıdan nasıl göründüğümü bilmiyorum ama sanırım pekte iç açıcı değilim. İçlerinden Poyraz amcanın oğlu olduğunu tahmin ettiğim çocuk yüzündeki hafif gülümsemeyle yanıma yaklaştı.

"Sen Hare Sancak olmalısın bende Barlas Demirkan. Hoş geldin." Yüzümdeki soğuk ifadeyi bozmadan hafifçe başımı salladım. Hala kapıda dikildiğimi hatırlayınca kafamı kaldırdım ve bu ortamdan uzaklaşmak için

"Kalacağım odayı gösterir misin? Biraz yorgunum da."dedim.

Sesim normalden daha soğuk çıkmıştı. Zaten çocuğun solan gülümsemesinden de bunu anlayabiliyordum ama umursamadım. Çünkü ben buyum. Kafasıyla merdivenleri işaret etti ve valizimi almak için kolunu uzattığı sırada valizi kendime çekip gerek olmadığını belirttim. O da fazla üstelemeden önden geçmem için yana çekildi. Koltukta bana merakla bakan gruba hiç dönmeden merdivenleri çıkmaya başladım. Uzun koridorda ilerlerken arkamdan Barlas'ın "Sağındaki oda." demesiyle durdum ve kapıyı açtım.

İlk olarak valizi yatağın yanına koydum ve arkamı döndüm. Barlas'ta kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Sanırım teşekkür etmemi bekliyordu fakat ağlama isteğim gitgide artarken sadece kafamı sallamakla yetindim çünkü konuşursam onun önünde ağlamaktan korktum ve kapıyı bir anda hızla kapattım. Bu ani çıkışımdan dolayı şaşırdığını biliyordum. 2-3 dakika sonra ayak seslerinden gittiğini anladım. Artık dolan gözlerimle başa çıkamazken kapıdan destek alarak yere oturdum ve sessizce ağlamaya başladım. İstanbul'da ki ilk günüm içler acısıydı.
Artık kendimi yalnız hissetmiyorum çünkü kendimi yalnız hissetmem için ilk önce kendimi hissetmem gerek...

CIPA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin