Günler geçmeye devam ediyordu. Zaman akıyordu. Ben kendini en iyi arkadaşı ilan etmiş biri olarak zaman algımı sadece kendime göre ayarladığım için duygularım ve ruhum sanki sabitti. Günler geçsede ben bir zaman diliminin içinde yaşıyordum.Kendimle konuşmayı çok seviyordum. İkili üçlü sohbetlerim de kendimi yargılayıp, azarladığım bile oluyordu. Mesela neden çok iyi İngilizce konuşamıyorum ?Neden seyahat edip hiç görmediğim yerlere gitmiyorum? Kafayı bunlarla bozdum diye gülüyordum hâlime. Ama bu sayede bir sürü hobi edinmiştim güzeldi bir bakıma. Bunları düşünürken içimden bir ses bütün düşünceleri bastırıp "tatlıııııııııı"diye bağırdı ve ben gerçekten irkildim. Kendi içimde bunca kadınla yaşamak yorucuydu aslında. Yine pastane yolu görünmüştü.
İş çıkışı Hatice ile kıkır kıkır sohbet ederken bir anda gözü kapıya takıldı ve bana hafifçe işaret ederek "geliyor seninki" diye kapıya bakmamı sağladı. Gün ışığı yansıdığı için tam göremiyordum. Gizemli ve cüsseli bir erkek girmişti içeri. Kim kız benimki diye hızlıca kafamı çevirdim. Yüzünü seçmeye çalışarak merakla bakıyordum gelene. "Geçen gün tatlısını sana feda eden adam" dedi ve hızla tezgaha gidip "hoşgeldiniz buyurun" diye karşıladı adamı.
Tezgah yüksekti beni görüp görmediğinden emin değildim. Bende onu göremiyordum tabi. Ani bir kararla tezgahın önüne geçtim. Hoş ama düz bir sesle "merhaba geçen gün son tatlıyı bana bırakmıştınız ödemeyi de yapmışsınız teşekkür ediyorum mahçup oldum" diye hızlıca konuşuverdim. Amacım insanca bir teşekkür etmekti. "Rica ederim afiyet olsun" dedi. Sesini duyunca bir anda elektrik çarpmış gibi oldum. Yandan konuşmuş bana dönmemişti ve sadece bir kaç kelime söylemişti o kadar. Baya baya etkilenmiştim. Sadece sesinden hemde ! Bu tuhaf şeyleri düşünürken çıkıp gitti. Kendimi toparlayamayınca kızlara "bende kaçtım" diyip kendimi dışarı attım.Sonra düşündüm bu yaşıma kadar böyle bir şey hissetmediğimi fark ettim. "Demek hayatta böyle bir elektrik olayı varmış çarptı bile beni" diye gülümsedim. Çok şükür ki yüzünü tam görmeden ucuz atlattım .Eve girdiğimde her zaman ki şeyi yaparak üzerimdeki bütün yükleri çıkarıp attım. Uzanmıştım yatağa. Şarj olmayı umuyor gibiydim.
Duygularımı en derine saklayıp unutmuştum bile. Duyguları tanımamak,onlara isim koyamamak işleri kolaylaştırıyor sanırım...
***Annemin ısrarları yüzünden hafta sonu bahçeye yardıma gideceğim.İki gün önce haber veriyordu ki bahane bulmayayım. Neyse dedim.Bir iki saat durup kaçarım. Daha iki gün var belki bir bahane çıkar yırtarım hain planlar yapmak benim işimdi...
Geçen iki gün de bahane bulamadım. Mecbur köye gitmem gerekiyor.Cuma mübarek gündü ama hafta sonunu düşünce daha bir mutluluk sebebiydi. Köye gidecek olmak sinir bozucu!Ne yapayım mecbur...Dedikoducu teyzelere laf sokmak için alternatif cevaplar düşünmeye başlamıştım bile neden teyzeler böyle? Güzel nasihatler verseler ne olur? Bilge olmak okumakla olmaz ki insan hayat tecrübelerini anlatır. Yol gösterici olur.Bunun eğitimle olmadığını kişinin kendini yetiştirmesi ile mümkün olacağını çok iyi biliyorum.Böyle düşüne düşüne uyudum erkenden köye gitmem gerekiyordu.Bahçeye yardım etmeliydim. Yirmi dakika olan köy yolunu kendi arabamla on dakikada bitirmiştim.
Aslında benim orda olmam psikolojik bir yardımdı pek iş yaptığım söylenemezdi. Çay demler, yemek hazırlar, anneme bıdı bıdı yapıp dururdum. Gidince kahvaltıyı hazırladım. Yeme içme faslı bitince biraz dolaşayım diye çıktım bahçeden...Çiçek böcek fotoğrafı çekmek için dağ tepe dolaşıyor, Sosyal medya hesabıma içerik biriktiyordum. Bir an çok uzaklaştığımı fark ettim. Çiçeklere kapılıp yüksek bir tepeye tırmanmıştım. Sanki bütün dünyadan ayrı bir gezegendi burası her yerden daha yeşil daha çiçekli. Kulübe ye benzer bir odun yığıntısı derken gerçekten bir klübe vardı. Aslında çok uzak değildim ama içeri bakmak gibi bir düşüncem de yoktu. Ne olur ne olmaz diye yaklaşmamıştım bile. Çiçeklerin fotoğraflarını çekmeye devam ediyordum. Manzara klübe derken biraz oyalandım ve bir anda kapı açıldı .Bir kaç metre uzaklıkta olduğum için bir ayı çıktığını düşündüm ve kaçmaya başladım. Sonra mesafe açılınca mantıklı düşünüp "yok be! ayı ne arasın" diye diye hızla yürüyordum. Gürültü ile açılan kapı, üstüme gelen koca bir cüsse ve homurtuya benzer sesler böyle düşünmeme sebep oluyordu. Fazla dalmış olacağım ki bir anda birinin gürlediğini duydum. 'Kimsin sen ne arıyorsun burada' bir insan dedim rahatlasam mı daha mı çok korksam karar veremiyordum. Ayı sandığım insan baya da hızlı olmalı ki saniyelerle yetişmişti bana. "Dönüp pardon ben fotoğraf çekiyordum. Dalmışım" dedim. "Rahatsız etmek istemedim" diye ekledim. Adam hiç hareket etmiyor, bir şey demiyordu.Yüzünü tam görmediğim için pastanedeki adam olduğunu ilk anda anlamamıştım. Onun gürlemesinden mi yaşadığım korkudan mı bilmiyorum sesi tanıyamamıştım. Tek düşündüğüm uzaklaşmaktı.Giderken "iyi günler" dedim bir kaç adım attıktan sonra 'katibe hanım' sözleri ile yerime çivilenmiş gibi kaldım. İlk şoku atlatınca biraz sakinleştim sağlıklı düşünebiliyordum. Pastanedeki o adam diye rahatladım.Yine o ses içimi titretmişti.Hareket etmeden bekliyordum. Yüzüne dönüp bakamadım. Bir kaç adımla önüme geçip 'merhaba korkutmak istemedim' Ses gür kendinden emin güçlü çıkıyordu.Pastanedeki ses bunun bilmem kaç ton kısığı incesi idi. Ama beni tuhaflaştırmaya yetmişti.
Tam karşıma geçtiğinde gölgesi ile beni tamamen kapattı. "Hatırladınız mı pastaneden" diye açıklama yapmak gereği duydu.Tamamen gölgede kalınca yüzünü seçebilmiştim. Aa merhaba diye bildim sadece.Yüzü çok katı kokutucu görünüyordu. Aslında baya kaçmak istiyordum ayıp olur diye kıpırdayamadım.
"Annem merak eder kusura bakmayın ben gideyim" dedim. Bir dakika diyip kulübesine döndü. Kapıyı kilitleyip yanıma geldi.O ana kadar üzerinde kıyafet olmadığını fark etmemiştim gelene kadar gömleğini giymişti bile.
"Ben eşlik edeyim. Yalnız bırakmam doğru olmaz"dedi. Cevap vermedim. Yürümeye başladık.
"Biraz dalmışım çiçek böcek baya yürümüşüm" dedim. Kokuyordum bir adamla, yabancı bir adamla neredeyse orman gibi bir tepeden aşağı iniyordum. İç sesimi susturup "aslında kulübeye çok yaklaşmadım ama yine de rahatsız ettim kusura bakmayın" diye rahatça konuşmaya devam ettim."Estağfurullah "dedi kibarca. Bir kaç kez hırsızlar eşyalarımı talan etti. Bende biraz öfke ile çıktım sizi onlardan sandım dedi. İstemsizce güldüm.Biraz rahatlamıştım. "Ödümü patlattınız bende sizi şey sandım "deyiverdim. Susunca o da hafifçe 'ney sandın' dedi. Cevap vermedim ama susamazdım da "korktum yani" diye açığı kapatmaya çalıştım. Kısa bir sessizlikten sonra tekrarladı 'ney sandın ' susmakta kararlı olduğumu anlayınca hızla önüme geçti. Eğildi 'ney sandın' diye tekrarladı beni böyle korkutacağını düşündü ama yanıldı. "Ayı sandım" dedim gözüne baka baka. Sonra da ben kibarlığımı korumaya çalışıyorum ama beni zorladın diye söylene söylene yürüdüm. Güvende olduğumu düşünmüş olmalı yada sinirlendi bilmiyorum artık beni bahçeye götürme fikrini değiştirmişti. Kalan yolu kendim gittim.Anneme biraz sitemle karışık bu dağ başında kaybolup gitsem, beni ayılar yese haberin olmayacak dedim.Annem de "ne ayısı kızım şaşırdın mı gören de Belgrad ormanındasın sanacak" diye dalgasını geçmişti benimle.Aslında öfkeli oluşum yine duygularımdan kaynaklı idi. Hiç anlamadığım şeyler yer değiştirdi sanki. Düşündüm kim bu adam? Bir an yattığım yerde şok oldum bana 'katibe hanım ' diye seslendi. O an hiç fark etmedim. Beni tanıyor muydu acaba. Bu eski kulübede ne işi vardı ki. Valla korkmakta haklıyım ayı gibiydi diye diye uyumuştum. Evimde, biricik yatağımda olsaydım keşke diye içerliyordum ama yorgunluktan bir iki dakika da sızmıştım.