Bana doğru geliyor!
Öğle molasından geliyordum. Hep yaptığım gibi acele ve koşturmacalı bir giriş yaptım. Geç kaldım paniği vardı üzerimde. Yoğundu bu hafta şükür yarılamıştım mesaiyi. Hafta içi sadece antrenman yapıp yatardım. Ev işerini bitirirdim. Hafta sonu benim özel zaman dilimim olsun hiç bir sorumluluk duygusu olmasın isterdim. Yaaaa işte iken evde ne yapacağım, eve gelince de işte ne yapacağım hastalığı herkeste var mı bir ben mi deliyim diye sorgularken biri bağırdı. Yok yok olay çıkmadı. içimdeki teyzelerden biri; buraya geliyor bana doğru geliyor diye çığlık atmıştı. Of ne oluyor kim geliyor derken bütün algılarımı toparlayıp yeni görürmüşçesine karşımda dikilen Doruğa bakıyordum. Merhaba demişti bile. Hadi kızlar iş başına nerde benim alaycı ablam tutuldum kaldım diye düşünüyordum ki birden "Aa merhaba sen nerden çıktın"diye konuşmaya başladım. Süper gayet iyi başlamıştım. Yeni geldim dedi. Az konuşuyor. Sesi çok az çıkıyordu. Bana bakmamak ve bakmak arasında kısa gitgeller yaşadığını göz hareketliliğinden anlıyordum. Çünkü meydan okurcasına gözlerimi yüzünde gezdiriyordum. "Çökmüş gibi, ilk gördüğüm kadar ışıltılı değil yüzü diye düşündüm". Hayırdır diye sordum tuhaf bir neşe vardı sesimde umursamaz seni takmıyorum havası tabi. "Dava için geldim" bir de annem çok ısrar etti dedi aynı düz sesiyle. Ya aslında avukatın da gelebilirdi duruşmaya. Yurt dışından gelmen şart değildi diyiverdim. "bunu söyleyince yüzünde bir aydınlanma oluştu ışık yüzüne yansıdı ve gitti sanki". Bu sefer ben kaçırmıştım bakışlarımı. Senin Hayriye sultan çok ağlıyor iyi yapmışsın dedim. Sonra yürümeye başladım uzun koridorda biraz kalabalıktan uzaklaşmak istedim. Muzip konuşmamla "haberin var mı geçen gün kız bakmaya gittik sana.Kız da bizimkilerin yüzüne bakmamış damat niye gelmedi diye. Yazıııık! Bizimkiler çok bozulmuş"olanları anlattım.Bu samimiyet nerden geliyor bilmiyordum. Ama ciddi de duramamıştım. Anlatmaya devam ettim. O gün söyledi Hayriye teyze yurt dışında, gelmeyecek diye.Lafı asıl yere getirivermiştim. Çok az konuşan biriydi ama daha da sessizdi sanki. Bir kaç adımla mesafeyi açıp "burada olsam da gitmezdim" dedi. Düşünmemiştim hemen çat diye konuşarak "yazık kadına be çok ağladı o gün. Evlen de mutlu olsun." Laf ağzımdan çıktığı anda pişman olduğumu hissettim. Mahalle ablası modum iş başındaydı. Arkasını dönüp aradaki kısa mesafeyi kapatarak "tamam evlen o zaman benimle" demişti birden bire. Çok canım sıkıldı bir anda bıkkın bir ifade ile yine mi aynı konu dedim. Ama tuhaf da olmuştum. İlk kez böyle bir konuşma yapmıyordum. Böyle aniden hemde Doruk gibi birinden çıkacak sözler de değil gibiydi. Beklemiyordum. Gitmek istediğimde hafifçe "Dora" Konuşmak istediğim bir şey var dedi. Yok bizim konuşacağımız bir şey dedim. İş yerinde olduğum için çok kontrolüydüm ayrıca. Bak sana ilanı aşk edecek değilim bir iş anlaşması gibi düşün detayları mesai bitiminde konuşalım gelir seni alırım diyip yürüdü. Orada kalakaldım. Bütün bu konuşma beş dakika da olup bitmişti. Bana sanki zaman durmuş gibi gelmişti oysa. İşe döndüğümde hep kafamda dönen şuydu "iş anlaşması iş anlaşması." Çantamı toparladım merdivenlerden isteksizce inerken baktım kimse yok hızlandım. Aklımca gelmeden kaçacaktım. Bir kaç adım atıp uzaklaşacakken yanımda araba ile durdu. Arabadan inip yolcu koltuğuna geçmiş hadi diyordu. Anlamamıştım. "Sen sür kaçır beni" demiş gülmüş ama başını çevirmişti. Çok fazla çarşı ortasında görünmek istemiyordum hemen arabaya atladım ama maşallah az daha uzun olsa arka koltuktan sürecek şekilde arkaya çekmişti koltuğu. Yandan yandan bakıp "hay maşallah pehlivan" diyip koltuğu ayarladım. Arabada minik kaldığımı hissettim gerçekten de bu şekilde fazla gitmek istemedim. Gel değişelim dedim. Nereye söyle o zaman dedi yerine geçince. "Hıdırlık" dedim. Vay durumlar eşit diye baktı bana. Yine gülümsediğini ve başını çevirdiğini gördüm. Bir an "kız bana bak beni tepeden aşağı atmayı mı planlıyorsun" dedi. Bu cümle çok samimi bir sesle hesapsız kasıntısız çıkmıştı. Yani sanki çok yakınlarına özel bir konuşmaydı. Ona cevap vermedim ama düşünüyordum "annesi ağlarken de böyle konuşuyordu" demekki normal modu farklı. Ben bunları düşünürken gelmiştik bile. Onu daha önce kafe restoran olarak kullanılan ama iş yapmıyor diye kapanan şimdi harabe gibi olan binanın içine getirdim. Ben yürüyordum o da takip ediyordu. Ama şok geçirdiğini etrafa baktını bakmasam da anlıyordum. Yürürken de konuşmaya başladım "burası benim yerim. Kafamı dinlemeye gelirim yanlız kalmaya, büyük resmi görmek için de buraya çıkarım" diyip yüksek tepenin daha da üstünde terasa çıkmıştım. Şimdi konuş bakalım dedim. Ama o çok şaşkındı ve hala etrafa bakıyordu. Çığlık atmaya başlasam iyi olur dedi. Bana bakmadan. Beni kaçır dedim ama şuan pişmanım diye de bir kaç adım atıp yüksek terastan aşağı baktı. Düşsem ölür müyüm sürünür müyüm diye sordu muzipçe. Her anını her adımını izliyordum. Göz hapsine almıştım. Hissediyordu belki de sakinleşmek için böyle hareket ediyordu. Anlamaya başlamıştım. Sakinleşmesini bekledim. İkimizde farklı taraflara bakıyorduk. Kaçırılmak nasılmış diye takıldım. Kötü dedi gülümseyerek ama yüzü düşüverdi sonunda. O akşam için binpişmanım dedi. Sana zarar vermezdim. Ama sözlerim den utanıyorum diye ekledi. "Utanmalısın" beni korkuttun demeden duramamıştım. Başını öne eğince yine sözü ben başlattım. Nedir bu iş anlaşması? Beni sonuna kadar sakince dinleyeceğine söz verir misin diye başladı söze. Tamam hadiiii diye sıkıldığımı ima ettim. Bak Dora bizim evlenmemiz lazım. "Niyeee" diye gürledim hemen. Sen erkeklerden nefret etmiyor musun? diye sordu. Bende sakin sakin yooo dedim. Beklediği cevap bu değildi afalladı tabi. Na-nasıl dedi kekeler gibi.Ama annem diye devam etti. Ben durumu en başta anlamıştım ama dalga geçesim tuttu. Ben erkeklerden değil kocalardan nefret ediyorum sonuçta emmi dayı olabilirsin diye geçiştiriverdim. Kendini toparlayıp tekrar başladı söze. Evlisin ama kocan hep yurt dışında ister ararsın, ister aramazsın. Kendi evindesin kendi soyadını kullanıyorsun. Maddi destek istersen mesaj atman yeterli. Ailesi ile görüşmen şart değil. Ona karşı hiç bir sorumluluğun yok. Tek bir şey dışında dedi sustu. Ne dedim merakla sadakat diye yüzüme baktı. Karşılıklı diye devam etti. Sana dokunmayan ama senden sadece sadakat isteyen bir koca dedi ikimiz de sessizdik. Yeterli görmedi sanırım konuşmaya devam etti. Bak senden hiç bir şey istemeyeceğim söz. Soyadını bile değiştirme biz evleneceğiz ailemize karşı evli ama işi başından aşkın kendi hayatında bir çift gibi davranacağız o kadar. Ben kimseye normal bir koca olamam dedi ellerini iki yana sallayıp. Biliyorum aynı şeyi sende düşünüyorsun bu yüzden seninle evlenmemiz lazım dedi. Cevap verememiştim. Bu daha önce aldığım tekliflere benzemiyordu. Ee bunlar iki gün sonra torun da ister diye aklımdan geçeni söyledim. Merak etme ben çocuğum olmuyor derim. Arkadaşımdan rapor da alırım diyerek bu soru işaretini çözmüştü. Bunu bahane edip istersen ayrılırsın hatta diye ekledi. Yüzüne bakıp sen ciddisin dedim. Kaşlarını kaldırıp kafa sallayarak hem de çok demişti. Herşeyi düşündüm istersen bir kaç gün düşün yine konuşalım dedi. Bu senin için yeni bir fikir ama ben başka bir çözüm bulamıyorum diye çaresiz olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Kafamda çok aptal bir soru oluştu tekrar düşünmeden pat diye sordum onu da ama ciddiydim o yüzden ifadesini görmek için yüzüne dikkatle bakarak "bana bak sen gay falan değilsin dimi" dedim. Hafif bir tebessümle yüzüme baktı ve Doraaa dedi. O anda film sahnesi gibi etraf dönmeye başladı. O hafif ve muzır gülüşü içime işlemişti. Yüzüne hiç böyle dikkatli bakmadığımı hissettim. Saçları biraz uzun arkadan bağlamıştı. Hep bağlıyordu galiba hiç farklı hatırlamıyordum. Saçları ve sakalları siyah ama uzadıkça kumrallaşmış gibiydi. Gözleri renkli galiba hangi renk derken onun sesi ile kendime geldiğimi anladım. Son sözlerinden bir kaç saniye geçmişti sanırım. Yine zaman durmuş gibiydi. Ben şimdi sana koca istemiyorsun diye lezbiyen misin diye sormalımıyım dedi haklıydı. Bizim yaramız aynı yerde bunu sen anlamazsan ben anlamazsam kimse anlamaz dedi. Ciddiydi ve çok haklıydı. "Ee dedi" ne ee diye üste çıktım. Gidelim artık hadi gün battı diye devam ettim dönüş yoluna. Eee ne düşünüyorsun diye ısrarla sordu. Bir anda durdum arkamdan hızla gelirken o da durdu mesafe kısa olduğu için afalladı. Çok mantıklı baya da düşünmüşsün üzerinde dedim. "Yani cevabın ne "diyince tabi ki olmaz diye net konuştum. Eve bırak beni diye son cümlemi söylemiştim bile. Kafamın allak bullak olduğunu yatağa uzanınca anlamıştım. Neler saçmalamıştı öyle. Kocam mış da varmış yokmuş da dokunmayacakmış da. Dokunmayacakmış. Diye tekrarladım.Onun bana dokunması düşüncesi oluşmaya başladı zihnimde. Kalbimin atışını duyuyordum. Ne demek dokunmak be terbiyesiz diye yüksek sesle konuşunca yanlız olduğuma şükrettim. Terbiyeden bahsedene bak dedim adamın gözüne bakarak gay misin diye sormuştum o an küheylan gibi sordum ama şuan yerin dibine giriyordum. Niye onun yanında havalara girip böyle konuşuyordum ki. Bu soruma cevap verirken neden yüzünde bir kasılma olmuştu. Bunları düşünürken uykuya yenik düşmüştü bedenim.