Hediye

42 14 3
                                    

Taehyung

Tüm kollarımı kaplamış olan kutularla içimde peyda olan mutlulukla öylece adımlıyordum. Yüzümde sebebi belirsiz bir gülüş, kalbimde yine o günlerdir yer edinmiş tiz bir çırpınışın sesi. Daha birkaç dakika önce almış olduğum siparişleri ilk gördüğümde keşke yüzümü bir görseydiniz. Siyah ve oldukça koyu gri iki ayakkabı. Nedeni bilinmezdir en çok gri olanı hoşuma gitmişti. Belki de biz günlük hayatımızda pek tercih etmediğimiz için gözüme farklı gelişinden kaynaklanmışta olabilirdi bu beğenme duygusu ama değildi işte zihnim hep yüreğimi kandırmak için yalanlar üretip duruyor olsa bile beni griye, dumana, tütüne ve öğretmene çeken bir şeyler vardı. İçime çektiğim taze işlenmiş kauçuğun kokusu tütünden farksız bir bağlılıkla çoktan ciğerlerime yapmışken teşekkür edip ayrılmıştım dükkandan.

Ayaklarım sebepsiz bir neşeyle ilerliyor olsa da sağım halen aksaktı ama artık yürümeme ya da uzun süreli ayakta durmama mani olmuyordu. Attığım adımlar sabırsız bir şekilde ambarın yoluna doğru ilerletiyordu beni. Senelerdir önünden geçtiğim, mıh gibi ezbere bildiğim yerin bugün adresini unutmuş gibiydim. Bugün biraz leylaydım anlaşılan. Arşınlanan yolların menzili azaldıkça yüreğimdeki gümbürtünün sesi artıyordu öyle ki ne etrafımdan geçen insanların ayak seslerini duyabiliyor ne de ne konuştuklarını algılayamıyordum. Terlemiştim de çoktan. İmkanım yoktu ki elimin tekiyle çeneme sızan damlacıkları silebileyim. Saçım başım düzgün müydü acaba? Bugün nedendir bilinmez evden çıkmadan önce bir de şapka takmıştım, şimdi ne pişmandım yanımda taşıdığım o şapkaya. Kollarımdaki yükler yetmezmiş gibi bir de şu şapka yük olmuş muydu üzerime, ah ah terimi de katlıyordu. Umarım kutular gömleğimi kırıştırmamıştır.

Kendi kendime kurulduğum hayıflandığım bir türlü yetmek bilmiyordu. Caddesin ortasında kalan mekanı gördüğümde bir anlık elimi yüreğime koyma ihtiyacı hissetmiş olsam da yapamamıştım, bu yüzden ben de derin derin solumayı seçmiştim. Gözlerim kapısı kapalı binaya bakmaya devam ediyor olsa da bakışlarımı ayırdığım saliselik zaman diliminde gördüğüm tuhafiyeci aklımı çelmişti. Hem biraz kendime gelmek hem de kollarımı dinlendirmek adına girdiğim dükkanda alayına gözüme çarpan şeyler koyu tonların hakim olduğu jilet takım elbiselerin olduğu alan olmuştu. Erkek giyimin yanında dükkanın küçük bir bölüme sıkıştırılmış birkaç bayan elbisesi de evet mevcuttu ama dükkan daha çok erkeklere hitap ediyordu.

Yanıma gelen dükkanın sahibi beyefendi kibarca nasıl yardım edeceğini sorduğunda sadece bakındığımı söylemiştim. Doğru bakınıyordum ama içeriye değil. Dükkanın tam çaprazında kalan eski ambarın içine bakıyordum belki bir şeyler görür müyüm diye, ama ne mümkün bizim binamız gibi değildi ki burası bir tek pencere vardı o da kapının girişinde. Taş çatlasın 20 – 25 santimlik küçücük bir alandı.

Hiçbir şey göremeyeceğimi anladığımda yeniden dükkanın içine döndüğümde önümdeki adamla birleşen bakışlarımızı beklemediğimden irkilmiştim. Bu kadar yakınıma girecek kadar gelmesi de neyin nesiydi. Korkutmuştu beni.

- Vitrindeki elbiseyi paketlememi ister misiniz? Ne dediğini anlamaya çalışıyordum arkamı döndüğümde tam olarak ambarın önünü kaplayan kadın elbisesini gördüğümde yüksek bir sesle hayır demiştim. Dalgınlığımdan dolayı orada bir elbisenin olduğunu bile fark edememiştim. Gözlerim sinirimi bozan elbiseye nefret bakışları atarken ambarın kapısı açılmış içeriden öğretmen bey çıkmıştı.

- Bana acil şu gri kravatı paketleyin ya da paketlemeyin elime verin gitsin. Öğretmen beyi kaçıracağım korkusuyla aceleyle neyi ne yaptığımı bilmeden elime tutuşturduğum kravatla dışarı çıkmıştım. Aksayan ayağım biraz zorlamış olsa da şükür ki öğretmenin adımları benim kendisine ulaşmaya çalıştığım adımlarımdan daha yavaştı da yetişebilmiştim. Tam dudaklarının arasındaki tütünü yakmak için kibritine davranmıştı ki beni görüp elini indirmişti.

Elmanın Günahı Dudaklarımızda | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin