Beyazdan nefret ediyorum.

45 13 2
                                    

Taehyung

Kapıyı çalmış, çaldıktan sonra içeriden gelecek yanıtı beklemeden kolu aşağı indirerek içeri girmiştim. Haftalar sonra ilk vukuatıydı bu öğretmen beyin. Evimize geldi geleli ilk defa bir akşam yemeğine geç kalıyordu. Bir vakit masa da gecikmesini tüm aile fertlerimle beklemiş olsak ta en sonunda babamın içinde biraz hiciv barındıran isteği sonucu kendisini çağırmaya gelmiştim. Gerçi benden önce hizmetlimiz geliyordu lakin yarı yolda ellerimi yıkayacağım bahanesiyle kendisini geri masaya göndermiş ve ben gelmiştim.

Gün boyu bir türlü karşılaşma fırsatını yakalayamadığımız öğretmen bey bu gün de diğer tüm günler gibi benden önce işini bitirip eve gelmiş olmalıydı. Onu akşam sofrasına gelmesini geciktirmiş olan şeyin ne olduğunu ciddi anlamda merak ederken kapıyı kendimle birlikte bir kişinin daha sığabileceği kadar açtıktan sonra kendisini ve önünde uğraştığı uğraşını görebilmiştim.

Yatağın üzerinde ayakları yataktan sarkık bir vaziyette oturmuş, karşısına çektiği sandalyenin üzerine serdiği tütün kağıdının içine tütün dolduruyordu. Sandalyenin bir ucunda bariz bir şekilde gördüğüm zarf içinden beyaz tozların kalıntıları kahverengi koltukta kabak gibi belliyken tozları görmek için sandalyenin oturağına bakmaya gerek yoktu tütünü sarmakta olan sağ elinin iki parmağında nişastaya benzeyen beyazlık seçilebiliyordu. Bana dün gece bittiğini söylediği ilacın aslında anbean bitmediğine bana yalan söylediğine gözlerimle şahit oluyordum.

Benim tüm bu saniyeler içinde gördüğüm olaylar kapının açılması ve benim içeriye girişimin duyulmasıyla alelacele yok olup üstü ört bas edilmişti. Gelişimin tedirginliğiyle el altına aldığına zarfı yatağının altına sokarken tütününde hızla kenarı yaladıktan sonra bana dönmüştü. Oturduğu yerden bana olan mesafe uzak olsa da yüzündeki ter damlacıklarını tavandan yansıyan ışık sayesinde ayırt edebilmiştim. Işığın kırıldığı küçük su parçacıklarından yansıyan ışıldamalar göz alıcı bir şekilde tüm yüzünün ayrıntılarını en net şekilde belli ediyorken isterdim ki bu terler yorulduğundan veyahut yeni uykudan uyandığından olsaydı lakin değildi işte yüreğimde artık beynimin dediği doğruları kabullenmeye razı gelmişti. Tahmini ne kadar süresi vardı krize girmek için yine bir gece vakti indiğimde odasında ölümle dans edişini izlemek zorunda kalacaktım.

Tüm o yıkılmışlık ve söylediği yalanlarına inanmanın vermiş olduğu güvensizlikle yüzüne baktığımdan emindim, o ise karşımda hiç öyle değildi. Oldukça sakin bir tavırla önündeki sandalyeyi büyük bir gürültüyle kendinden uzaklaştırdıktan sonra ayağa kalkmış dirseklerine kadar kıvrılmış olan gömleğinin kollarını hiç umursamadan ceketini zor bir şekilde de olsa üzerine giymiş ve elinde tuttuğu kıymetlisini ceketinin cebine bırakmıştı.

Yüzüne koymuş olduğu sahte gülümsemesiyle yanıma ulaştığında nerden aklına geldi bilmesem de yüzsüz bir şekilde özür dilemişti. Ne içindi bu özür dileyiş. Sanmam ki binlerce defa söylemekten bıkmadığı yalanlarına olsun, ama değildi. Yanıma gelişiyle daha net bir şekilde seçebildiğim yüzünü bir sarmaşık misali her yanını kaplamış terlerden bazıları artık birleşecek kadar büyümüş vaziyetteydi. Öyle ki gözlerinden gözlerimi alan şey o terlerin birleştiği bir noktadan dudaklarına inişi olmuştu.

Gözlerim biraz sonra yalanların tüneyeceği dudaklarında öylece kalmışken beni haksız çıkarmamış ve dudaklarını aralamıştı. Aralamasıyla dudaklarının üzerinden ince bir yağmur damlası gibi geçen terin bir kısmı diliyle birlikte ıslanıp yok olmuştu.

Dudaklarından dökülen kelimeler hasebiyle gözlerim yeniden gözlerini bulduğunda harelerime değen o harelerden ilk defa nefret etmiştim.

- Biraz yorgundum bugün bu yüzden işten gelince biraz kestirdim saatin bu kadar çok ilerlediğini fark edemedim. Sadece konuşuyordu bense dinliyordum. Belki de bu söyledikleri de yalandı. O kadar çok yalan duymuştum ki kendisinden artık doğru söylüyor olsa bile inanmak gelmiyordu içimden, gözlerinin altı şiş diye nasıl uyumuş olduğuna kanaat getirebilirdim ki. Birkaç dakika öncesine kadar zavallı bir adama bakar gibi bakan bakışlarım şimdi çoktan alev almıştı. Öyle ki bu seferki yüreğimin yangınını tetikleyen şey hasret değil de nefret idi. Daha fazla yüzüne bakmak istemediğimde donuk bir sesle sofra da sizi bekliyorlar demiştim.

Elmanın Günahı Dudaklarımızda | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin