Taehyung
Bir hafta geçmiş öğretmenin gidişinden beri dün dostum söylemişti. Uykusuzluk, açlık, yitip giden bedenim, fenalık geçirdiğim birkaç gün. Üzerimden kaç günün söndüğünü sayamayacak kadar gerçekle hayallerimi ayıramaz olmuştum o yokluk günlerimde.
Dostuma hazırlandığım günden bir gün sonra yola koyulmuştuk vakit kaybetmeden. Jimin biz şehir dışına çıkmadan önce Yosef'e haber bırakmıştı. Oldu da bir yerde öğretmen beyi görürse bize telgraf çekecekti lakin dostumun söylediğine göre bugün girdiğim sekizinci günde bile bir telgraf ulaşmamıştı elimize. Dostum sürekli Jin ağabeye yalanlar söyleyerek yanımda kalırken kaç kere beni bırakıp dönmesi gerektiğini dile getirmeme rağmen acizliğime bakarak beni tek başıma bırakıp gidemeyeceğini söylüyordu.
Şehri çok fazla bilmediğimden dostum bize eşlik ediyordu baksam bile bilemezdim ki. Kafamın içi o kadar boştu ki gördüğüm, bildiğim tüm bu çarşı, binalar, mağazalar artık yabancıydı bana. Postaneye bile Jiminin yardımıyla gelebilmiştim. Yolda beni bıraksa kim bilir kaç defa kaybolurdum. Bunun en büyük sebebi öğretmen olmalıydı. Kendimi de kaybetmiştim sonunda. Jiminin benden bin kat daha metanetli ve umut dolu oluşu kendimi bırakmama engel oluyordu.
Girdiğimiz postane de Jimin hemen tanınmıştı, bense göz ardı edilivermiştim. Öyle ya ilk defa gelmiştim buraya. Hiç işim düşmemişti ki. Her şehre gelişimde önünden gelip geçecek kadar değersizdi gözümde. Ellerinde mektuplarla heyecanla önümden geçen insanları izlerken küçümseyici bu tavırları hoş bulmaz bir halde gülüp devam ederdim yoluma lakin burası bugün benim hayatımı kurtaracak tek yer gibiydi.
Jimin postane şefiyle konuşmasını sürdürürken biraz geri çekilmiş dağıtıma çıkacak mektupları eline alan iki memura bakakalmıştım. Belki de bu memurlardan biri öğretmenin adresini adı gibi ezbere biliyordu, onun mektuplarını taşıyordu. Ah, belki de evinin bir üst sokağından dolanıyordu. Çekingen bir tavırla yanlarına yaklaştığımda çekingenliğim hemen sabırsızlığa dönüşmüştü öyle ya onlar dağıtıma çıkmadan cevabımı almak istiyordum.
Af edersiniz! Yersiz girdiğim cümlemle kendi aralarında günlük sohbet yapan adamların bakışları beni bulmuştu.
Buyrun beyim. Boyu biraz daha kısa olan sıska adam cevap verdiğinde gerilmiştim. Buyuru gerçek bir buyurdan çok ne istiyorsun adam görmüyor musun bir ton iş var başımızda der gibiydi. Yine de görmezlikten geldim.
Jeon Jungkook adında bir beyefendiden gelen mektuplar. Daha fazla sözüme devam edememiştim zira hem nefesim kesilmiş hem de fenalaşmıştım. Ellerimle yüzümü sert sert avuçlayarak sıvazlarken boğulmuş sesimle adresini biliyor musunuz demiştim. Muhattaplarımın beklediğim yanıt başka bir adamdan geldiğinde yönümü şefe çevirmiştim.
Jeon Jungkook dediğiniz beyefendinin bize gelen hatta bırakılan, burada jimine bakmış dostumdan onay aldıktan sonra devam etmişti, mektuplarda hiç adres belirtilmemişti. İlk mektubun bırakılışından 10 gün sonra küçük bir oğlan çocuğu gelip mektubu almıştı. Sonrasında da her hafta gelip mektup olup olmadığını soruyordu. İsmi Liba idi. İsminin Liba oluşu sizi yanıltmasın sokaklarda yaşayan bir çocuktu. Evsiz ve kimsesizdi. Yüzüne baktığınızda göreceğiniz şevkatin yerini yağlı kirli çizikleri almıştı. Okuma yazma bilmezdi. Esnafla ya da bizimle bir tanışıklığı da yoktu. Mektupları almaya geldiği günler dışında sokağı köşe bucak arasanız da onu bulamazdınız. Nereye gider, nerede kalır bilmezdik. Son gelişlerinde simsiyah yüzünün altındaki soluk tenini seçer olmuştuk. Birgün ona ne olduğunu sorduğumda bana hasta olduğunu fazla yaşamayacağını söylemişti. Çocuktur deyip aldırış etmemiş olsam da konuşmamızdan iki gün sonra buraya geldiğinde elindeki mektupla yığılıp kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmanın Günahı Dudaklarımızda | Taekook
Fanfiction"Benimle yanmanız için size kısa bir süre." "..." "Sigara bittiğinde ömrümde bitmiş olacak."