Ölüyor!

62 15 9
                                    

Taehyung

Takati tükenmiş bedenimi sarsan kulağıma gidip gelen sesler olmuştu. Yüreğim gerçekle hayal arasında zihnim ise ölüm ile kalım arasında gidip gelirken rüyanın son emareleri üzerimden kalkmış biraz önce zihnimi çerçeveleyen tiyatro yerini tamamen karanlığa bırakmıştı. Boşluğu bulmasıyla zihnime tüneyen düşüncelerin imhası çoğaldığında ayılabildiğimi idrak etmiştim. Gerçi ayılan tek şey zihnimin içiydi. Beynim uyanmış olsa da yüreğim ve gözlerim halen uyumaktaydı. Öyle ki bedenime söz geçiremiyordum bile. Günlerdir geceleri uykusuzluğun verdiği yorgunluk bugün bariz bir şekilde bedenimden çıkarken beni uyandıran sesin ne olduğunu kestirmeye çalışıyordum. Işıksız odanın karanlığında gözlerimi birkaç kez çevirmiş olsam da karanlıktan yeni sıyrılmış gözlerim eşyaları bile doğru dürüst seçemiyordu. Birkaç kez sıkıca birbirine bastırdığım gözlerimi serbest bıraktığımda karşımdaki dolabımı seçebilmiştim.

Ağır ağır pinekleyen gözlerim halen yavaşlıkla hareketlerine devam ederken ovuşturma gereği duyarak gözlerimi kaşıdığımda hiddetli bir sesle yerimden sıçrayıp pencereme koşmuştum. Vurulan şey her ne ise ayağımın altındaki yer sallanmıştı. Gözlerim derhal alt katı bulduğunda demir parmaklığa dayalı ellerin sıkıca kavradığı metallerde yer yer morlukları seçmiştim. Hızlı nefeslerinin arasında küfür ve lanetleri bir araya getiren öğretmen yeniden hiddetle demire vurduğunda bu sefer vurulan ben olmuş gibiydim, çığlıklarımı tutarak nasıl yerimde sıçrayışımı hatırlıyorum. Birkaç defa daha demir yumruklandıktan sonra tüm ses kesilmiş yere büyük bir gürültüyle bir şey devrilmişti. Kalbimi döven çanların gümbürtüsü ilk korku anını katlayarak sürüp giderken kötü düşünmek istemedim, belki de o kızgınlıkla arkasını döndüğünde bir şeye çarpış o yere devrilmişti, lakin sessizlik ve bilinmezlik bir bıçak gibi kesiyordu geceyi. Uzanmış olduğunu düşünsem insan lambasını söndürmez miydi, öyle yapmıyor muydu önceki geceler.

İçimi yiyip bitirmiş tüm o endişenin merakına dayanarak penceremin demirinin el verdiği kadar eğilip aşağıyı görmeye çalışmış olsam da hiçbir şey gözükmüyor aksine gölge de oluşmuyordu. İçimi kemiren korkuya engel olamadan başımı demire dayamış dudaklarımı uzatıp kendisine seslenmiştim umuyorum ki duyacaktı.

- İyi misiniz?

- Öğretmen bey! Tüm çağrılarım sessizce kendi kulaklarıma dolarken daha fazla dayanamamış ve odamdan çıkmıştım. Bastığım her bir basamağın gıcırdamaması için Tanrıya dualar ederken öğretmen beyin odasının önüne gelebilmiş ve kapısını çalmıştım. Bir an önce açılması için yalvardığım odanın önünde karanlığın altında deli gibi titreyen gözlerimle etrafı kolaçan ediyordum. Gecenin bir vakti bir adamın odasının önünde oluşumu nasıl açıklayacaktım? Kepazelik... Belki de kuruntu yapıyordum hiçbir şey olmamıştı, öğretmen bey sesimi bile duymamış olabilirdi, içeri girdiğimde çıkmak için yalvaracak kadar utançta duyacak olabilirdim, her şeyi ben yanlış anlamış olabilirdim. Uyku sersemiydim sonuçta. Beklemenin ve düşünmemenin içine düştüğüm kuruntulara cevap vermek için yetersiz olduklarını kabul ettiğimde kapısına yeniden vurmuştum. Yeteri kadar beklememiş miydim kapıyı açması için. Yukarıdan seslenişlerim gibi kapıyı tıklatışlarımda sessiz kaldığında içimi helak eden o korkuyla odasına adım atmıştım.

Yerde yatan bedenini görmem için kapıyı sadece aralamam yetmişti. Öylece yere serili bedeni zangır zangır titrerken dudaklarının kenarlarından köpükler fışkırıyordu. Bir insanı kaybetme korkusu öyle bir işliyordu ki içine işte o an ne yapacağını bilemiyordun. Aklıma o ilk an da işte seneler önce izlediğim bir tiyatro oyunu gelmişti. Kadın saniyeler önce ölmüş adama ölümünden sonra yetişiyor, öpüp kokluyor geri dönmesi için feryatlar figanlar eşliğinde Tanrıya yalvarıyordu, bir anlık gözlerimin önünden geçen kısa bir kesit sonucu toplamaktan zorlandığım aklımla baş ucuna çökmüş ellerimle yerden kaldırdığım boynunu dizime koymuştum. Nefes alıyordu. Hem de o kadar hızlı nefes alıp veriyordu ki ne yapacağımı bilemedim. Belki de sara krizi geçiriyordu velev ki düştüğünde başını bir yere çarpmamıştı. İçimden saniyelik ettiğim şükürle gözlerim yeniden dizlerimin üzerindeki adama inmişti.

Elmanın Günahı Dudaklarımızda | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin