Taehyung
Haftaları bulmuş üzerimde artık bir giysi gibi taşıdığım keder saçlarımda da yer yer beyazlarla birlikte görünür olmuştu. Son günler artık ilk günlerin acısını katlamış gibiydi. Ne ağzımın tadı vardı ne de canım da huzur. Gözlerim dahi kederin kızıl boyasından nasibini almışken artık etrafımda edilen konuşmaları da duyamıyor dinlediğim kalbimin çığlıklarıyla hemhal oluyordum. Pişmandım hem de hiç olmadığım kadar. Tüttürdüğü sigarasının dumanı da olmasa kendisinin varlığını tamamen yok eden sessizliğinde sesini duyabildiğim tek yer artık samimiyetsiz soframızdı. Şükürler olsun ki babamın uğraşları sonucu ağzından cımbızla çekilen o birkaç kelimeye şükürler olsun. Yüzüne gerdiği perde ile kendini unutturmakta başarılı öğretmenin yüreğimdeki tüyleri titreten sesini de unutturmasından o kadar çok korkuyordum ki.
Başımı bir nebze sıkıştırdığım demirin arasından penceresinin önünde gölge düşen yüzünü izliyorken dudakları yine grilikle aralanıp kapanıyordu. Odasında ağladığına şahit olmasam da geçen hafta bağın yanındaki ağacın altı her aklıma gelişinde hıçkırıkları da zihnime acı bir şekilde düşüyordu. Odasında daha doğrusu penceresinin önünde genelde uzun uzun baktığı karanlığı seyrederken iç çekerdi, fark ettiğim bir şey vardı ki o da tütünü bitse dahi o karanlıkta izlediği, gördüğü bir şey vardı. Özlem diye yorumluyordum kendimce. Buraya tek bir adam olarak gelmiş olsa bile yüreğinde getirdiği yaşayan ya da yaşamayan insanlardan haberim yoktu. Sürekli giden bir mektup trafiği de cabasıydı. Bir de üzerine tükettiği onu öldüren maddeler. Daha küçücük bir yüreğin acısına hükmedemeyen ben başkalarının suskunluklarında neler gizlediğini anlamazdım. Sanırdım ki sadece acı çeken ben diğer herkes güllük gülistanlık yaşıyor. Tüm kederlere sunulmuş sunak benim sanki.
Kendi kendime fısır fısır konuştuğum cümlelerimi bölen şey aşağıdan gelen keskin kokunun kaybolması ile olmuştu. Başımı eğip baktığımda haftalar sonra göz göze geldiğim bakışlar içimde halen kozalarında kalması gereken tırtılların kozalarına çizikler attığında erken doğan bir doğa olayına hazır değildim. Tanrım sen yüreğime hakim ol. Bir insanın gözlerine nasıl hasret kalınırdı o an anlamıştım. Oysa hasretlik gurbete, sevilen insanlara olmaz mıydı peki benim hasretliğim. Dakikalardır gelen dumana yorduğum gözyaşları gözlerimin altını doldurduğunda ağlamamak için kendimi sıkarken durgun bakışları yerini çatılan sinirli bakışlara bırakmış ardından pencereden kaybolan siluetinin ardından pencereyi yerinden söken bir hışımla ağzımın ortasına kapatılmıştı o an vurulan pencerenin etkisiyle zaten göğsümde pamuk ipliğinde sallanan yüreğim penceresinin önüne düşmüştü. Kendisinin söndürmediği sigaranın ucunda usul usul yanan yüreğim...
Yine nefret ettiğim bir gecenin ardından doğan güneş. Ne güne ne geceye takadim vardı artık. İkisinin de birbiri arkasından akmasından nefret etmeye başlamıştım. Bir vakit dursun diye içimden dua ettiğim zamana, bir vakit sonra geçtiği için şükrediyordum. Acının o en kederli halinden birinde duracak diye ödüm kopuyordu.
Ayakkabılarımı bile giymekten zorlanmış bir vaziyette birinin ökçesine bastığımı önemsemeden önümdeki adamı yakalamak adına hızla koşmuştum. Artık yılmıştım isterse bağırsın çağırsın, vursun kırsın gerekirse dövsün hepsine razıydım. Tek isteğim konuşmaktı, belki ilk defa gururumu ayaklar altına alıp özür de dilerdim çünkü bana o şansı hiç sunmamıştı.
- Öğretmen Bey! Beni duymamış olduğunu düşünerek yeniden kendisine seslendiğim de dahi dönmediğinde yanına bir adım kalmışken Jungkook Bey demiştim. Belki de ismini zikrettiğimdendi dönüşü bilmiyorum lakin keskin bir dönüşle bana döndüğünde kendisine çarpmadan durabilmeyi son an da başarmıştım. Sılayı bitirmiş gözlerim gözlerine değdiğinde gri halkalar için nasıl tutuştuğumu yeni fark ediyordum. Ateşin rengi kızıldı lakin benim yüreğimi yakan ateşin rengi kesinlikle griydi. Gözlerindeki griliklerin solukluğunu, kahverenginin arkasına saklanmaya az kalmış hallerini gördüğümde tüm söyleyeceklerimi unutmuştum. Ne zaman kaybolsalar yerlerinden ya da silikleşseler biliyordum ki artık istediği bir şey vardı, geciktirdiği bir şey, içmek zorunda olduğu bir şey. Benim gözümü şenlendiren, zararsız dediğim yüreğimi bir duman gibi saran gri rengi o gözlerine verenin tükettiği zararlı şeyler yüzünden olduğunu kabul etmek istemesem de tütünlü gözleri vardı işte. Gözlerinden soluduğu tütünler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmanın Günahı Dudaklarımızda | Taekook
Fanfiction"Benimle yanmanız için size kısa bir süre." "..." "Sigara bittiğinde ömrümde bitmiş olacak."