Mektuplar annenize mi?

72 15 28
                                    

Taehyung

Birkaç gündür sıklıkla şahit olduğum durum genç öğretmenin benim odamın tam altında olan odasında yanan gaz lambasının titreşen zayıf ışığıydı. Perdesini çekmeyi mecburiyet görmeyen öğretmen beyin odadaki adımları çime yansıyan görüntüsüyle beni etkisi altına alıyordu. Gecenin epey uzun bir vaktini odasında mekik dokuyarak geçiriyor beni de bir kedi gibi gölgesini izlemeye zorluyordu. Adımlarının durulduğu birkaç dakika içinde pencereye dayalı masasına oturuyor gazeteden getirdiğim müsvedde kağıtlara bir şey karalıyor işte şimdi oldu herhalde dediğim her vakit önündeki kağıt yeri boyluyordu. Yazmaya zorlandığı şeyin ne olduğunu bilmesem de yaktığı tütünün tadını biliyordum. Tüm gece boyu yaklaşık 7-8 tütünü ağzına koyduğu alelade bir şeker gibi emip tüketiyordu. Önceleri bu hallerine şahit olmasam da 4 gündür yaşadığım uyku sıkıntısı şimdi öylesine bir alışkanlığa dönüşmüştü. Ay ve sadece benim şahit olduğum bir an da lacivert örtünün altında bir adamı izlemek göze hoş geliyordu, aslında bir nevi zamanı tüketmek gibi bir şeydi. Uyku bastırmaya başladığında ayaklarımı uzattığım demirlerin arasından çekmiş ve pencereyi açık bırakarak yatağa uzanmıştım.

Sabah gözlerimi açılmaya zorlayan şey günlük duyduğum seslerden önce genç öğretmenin artık kokusu haline gelmiş olan tütünüydü. Açık pencereden uzattığım başımı yere eğmiş ve onun demire dayadığı tek koluyla sigara içişine şahit olmuştum. Genelde gördüğüm kadarıyla yemekten sonraya bıraktığı dostunu bugün erkenden eline almıştı. Dudaklarında zarif bir iz bırakarak konan ince parçanın her gelişi gidişinden daha sert tüketilirken yine sonuna gelmeden yere atılmış ve pencere sertçe kapatılmıştı.

Sofraya oturmadan hızla dışarı çıkmıştım ki ardımdan kapı bir daha kapatılmıştı. Ardıma dönmeden de ismimi duymuştum öğretmen beyden.

- Taehyung Bey!

- Buyurun.

- Mektup göndermem gerek lakin postane nerede bilmiyorum. Gözlerime saniyelik çarpan elinde bulunan mektuplara bakmıştım. Bir tane de değildi ki.

- Postanemiz yok. Aslında postacımız yok. Ama isterseniz bana verin ben bir şekilde iletirim. Elindeki mektupları sıkan parmakları gerilmişti.

- Size zahmet olmasın.

- Hayır olmaz.

- Mektupların adrese gittiğinden nasıl emin olabilirim.

- Sizi temin ederim ki ulaşırlar. Çekingen tavrı yavaş yavaş korkuya dönüşmeye başlamıştı. Kaçırdığı gözleriyle, avuçlarında sıktığı mektuplarda ne yazdığını merak etmiştim doğrusu.

Elime alelacele tıkıştırdığı mektuplarla beni öylece bırakıp gitmişti. Hızlı adımlarından aldığım gözlerim mektuplara indiğinde üzerlerinden yazan tek şey gönderilecek adresti. Ne gönderenin adı yazılıydı, ne de gönderilen kişi. Mektubun karşılığı için bir adres bile yoktu. Belki gözümden kaçmıştır diye ön yüzünü de çevirmiştim lakin boştu. Elimdeki mektupları cebime sıkıştırıp iş yerime adımlamıştım.

- Jimin!

Ağzındaki yamuk sigarayla önündeki yazıyı temize çeken jimin hımladıktan sonra kalemi bırakıp bana dönebilmişti.

- Elimde postalanması gereken birkaç mektup var halledebilir misin?

- Nereye gidecek? Yönü bana dönük olsa dahi ilgisi bende olmayan dostum kafasını kaşıyarak yeri izlerken vilayetteki bir postaneye yazılmışlar demiştim.

- Senin değil mi mektuplar?

- Önemi var mı göndermen için?

- Yok ver yarın babam vilayete uğrayacak bırakmasını rica ederim. Vilayetle aramızda 450 kilometren fazla mesafe vardı. Yarın gidecek olsa dahi postaneden doğru kişiye ulaşması cevap gelecek olursa ki ummuyorum gelebilecek bir adresi yok, bunların hepsi en erken bir 10 günü bulurdu. Ceketimin cebindeki mektupları çıkarıp kendisine uzatmıştım. Oldukça yavaş ve umursamaz hali yavaş yavaş sinirlerime dokunurken elindeki mektupları şöyle bir kurcalayıp cebine katmıştı.

Elmanın Günahı Dudaklarımızda | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin