Taehyung
Büyük bir günaha batmış gibi koşmuştum odama. Nefesimi yetiremiyordum ciğerlerime. Başım dönüyor, ruhum bir kaynar su misali başımdan ayak uçlarıma ince bir telin üzerinde akıyor gibiydi. Beynimin içini zehirleyen görüntüler sürekli çoğalıp durduğundan ince bir ağrı da delmeye başlamıştı alnımın ortasını.
Duvarlara sürte sürte gelebildiğim odamın içinde şimdi ayaklarımdaki o keskin ağrıları da hissedebiliyordum. Yüzüme yediğim tokat halen cayır cayır yanıyorken gözlerimin önünde canlanan tükürüş sahnesi bedenimi kas katı kesiyordu. Ne yapacağımı bilemediğimden avuçladığım bedenimi iki büklüm yatağımın ucuna bırakmıştım. Başka zaman olsa ilk koşacağım yer penceremin önü olur koca kafamı zorlayabildiğim kadar demir parmaklıkların arasına uzatır alnımın iki yanında her Allah'ın günü iz kalacak kadar sertçe yaslar boynumu aşağı uzatırdım. Her seferinde daha fazlasını yapamayacağımı bilsem bile bir gün o demir parmakları yırtıp aşacakmışım gibi hissederdim kendimi. Lakin bugün öyle bir şey yapamadım. Zihnim halen gözlerimin önüne öğretmen beyi, yaptığım aptallığı getirirken utancımdan ne ışığı açmaya cüret edebilmiştim ne de pencerenin önüne gidebilmeye güç yetirebilmiştim. Odanın içinde adımlarımın gıcırtısı çıkar da benden daha çok nefret eder diye korkumdan iki adım gidemeden kendimi yatağımın ucuna bırakıvermiştim.
Tek şahidim ellerimmiş gibi üzerine bastırdığım yüreğimin bir yanı yas tutarken diğer yanı cümbüşler içinde düğün yapar gibiydi. Pişman mıydım acaba yaptığıma yoksa gurur mu duyuyordum cesaretime. Ne olacaktı şimdi? Zaten pamuk ipliğine bağlı değil miydi aramızdaki münasebet şimdi tamamen mi kopacaktı?
Düşüncelerin arasından zor koparabildiğim, sıcak yaz akşamında titreyen buz tutmuş ellerimi kendileri gibi titreyen dudaklarımın üzerine götürdüm. Ya Rabbim ne büyük muammadır bu yaşadığım. Dudaklarıma sınırı olan yanağım alevler içinde küle dönerken uçlarında salınan dudaklarım kışta kalmış gibi donmaktalardır. Korkak bir uzanışla dudaklarımın üzerini sıvazladım. Üzerleri yazın sıcaktan kuruyup çatlayan bir toprak kadar hırpalanmış, çatlamışlardı. Ya Rabbim öğretmen beyi bu çirkin dudaklarla mı öpmüştüm ben? Daha fazla gezdiremedim parmaklarımı üzerinde zira gözlerim dolmuştu. Eğer şimdi bir ağlarsam dudaklarımda olan tadına gözyaşlarım karışacaktı. Ah, doğru kuru dallarıma çiçek olan dudaklarının tadını hatırlamıyorum bile. Tuzlu bir gözyaşı içmiş gibiydim pınarlarından. Acıydı, çok acıydı. Zihnime dolan dudaklarının acısı gözlerimin uçlarına kadar yaşları indirdiğinde yığılmış bedenimi biraz doğrultmuş kafamı sağa doğru çevirerek çekingence pencereden dışarıya doğru bakmıştım. Odasının lambası yanmıyordu. Belki o da benim gibi ne yapacağını bilememiş yatağına uzanmış olanları düşünüyordu ya da sinirden ağzına geldiği gibi küfürleri savuruyordu.
Daha fazla odamda durmayı göze alamadığımda halen titremeleri durmamış olan elimle sessizce dolabımın kapağını açmış en üstte bulduğum havluyu koltuğuma altına sıkıca sıkıştırmış ve karanlığın içinde kafamı kaldırmaya yüzüm olmadan banyoya girmiştim.
İçine daha elektrik çekilmediğinden karanlık olan banyomuzda yerini bildiğim kibritin yanına gitmek yerine yamuk bir çivi ile duvara tutturulmuş kenarları çizik üzerinde alçı izleri olan aynamızın önüne geçmiştim. Ayın tek bir ışığının bile içeri girmesine izin vermeyecek kadar zifiri olan oda da siluetimi o kadar zor seçiyordum ki, azar azar hareket tutuğum ayaklarımla salınırken yüzümün yarısı hiç görünmüyordu bile. Bir burun mesafesi bırakacak kadar aynaya yaklaştığımda karnım buz gibi lavaboya değmişti. Yüzümün yarısını yanılgılar içinde seçen gözlerimle kendimi inceliyordum. Çok mu çirkindim, saçlarım çok mu gür idi? Yanak hatlarım çok mu keskindi. Parmaklarım uçları yapış yapış olmuş saç uçlarıma iğrenircesine dokunurken bir bayanın saçlarına sahip olsaydım daha mı güzel olurdu diye düşünüyordum. Yanaklarım daha toplu yuvarlak olsaydı, gözlerim biraz küçük, dudaklarım bir bayanın hiç hor görülmemiş dudakları kadar canlı yara bere içinde olmamış olsaydı o zaman sevilir miydim, sever miydi ki beni. Kendimi incelerken kendimden daha çok nefret etmeye başladığımı fark ettim. Bir erkek olarak ilk defa erkek oluşumdan bu kadar çok hicap duymuştum. Darmadağın olmuş dağıtılmış bir zavallı gibi ağlamaya da başlamıştım. Birkaç akan göz yaşını dudaklarıma gelemeden silmiş olsam da sonra sinirle parmaklarımı gözyaşlarıma bulamış ve dudaklarımı hunharca sağa sola çekmiştim. Dudaklarımı yalayamayacak kadar utanmıştım ki. Tadına bir daha varsam kulak zarıma aşina o tokadı yiyecekmişim gibi gelmişti. Daha yeni kesmiş tırnaklarım dudaklarım kalmış etlerini tutamıyor olsa dahi parmaklarımla sıkıştıra sıkıştıra tüm deriyi koparmıştım. İnce ince aradan sızan kanlar dilime akarken yutamamıştım bile. Deli gibi ağlarken kendi günahımı kendim kazımıştım ben. Kendimi sıka sıka ağlarken ses çıkmasın diye yuttuğum hıçkırıklarım birer birer beni boğarken ilk defa yediğim bir tokadın güzelliğine ağlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmanın Günahı Dudaklarımızda | Taekook
Fanfiction"Benimle yanmanız için size kısa bir süre." "..." "Sigara bittiğinde ömrümde bitmiş olacak."