Medya :Word on fire
Karaova
Aklından geçenler öyle karmaşık geliyordu ki ona, esen rüzgarın, birkaç adım berisinden gelen kılıç seslerinin ona ulaşmasının imkanı yoktu. Yorgundu, çaresizdi yaralıydı ve en önemlisi umudu tükeniyordu. Elindeki kılıcı toprağa saplamış kabzasını sıkı sıkıya tutarken gözlerini kapatıp Adapa'nın dediklerini düşündü. Omzuna binen mirasın gerçekten doğru insanın elinde olup olmadığını merak etti. Gerçekten doğru kişi o muydu peki?
Kimse ölümsüz değildi elbet ölecekti. Öldüğünde Göktengiye ne hesap verirdi? Onca can akan kan elbet hesap sorulacaktı. Anlı ak çıkabilecek miydi karşılarına. Esen rüzgârın iyice uzayan saçları arasında dolaşmasına izin vermişti. Rüzgârın, getirdiği o tanıdık koku karşısında farkında olmadan yüzünü ekşitti.
Ayağının altındaki toprağı ezerek gelen kişiyi fark ettiğinde ise gözlerini açtı. Sessizce gelen kişiyi bekledi. Her adım sesinde yaklaşan kişinin kim olduğunu anladığında gülümsemesi yayıldı yüzüne. Böylesi bir günde bile onu güldüren vardı ya daha ne isterdi ki?
Gelen kişi kılıcını çekip arkasından boynuna dayadı.
"Oho böyle edersen imdiden ne anlamı kalır bu cengin?"
Alpagut ensesine dayanan kılıca rağmen kafasını doğrulttu ve "O kılıç beni kesmez bilirim. Ustası benim." Dedi.
Umay kılıcını geri kendine çekip kınına yerleştirirken Alpagut'un yaptığı çömelip toprağa oturdu. Sonrasında oturduğu yerin yüksekliğine dahi bakmadan ayaklarını uzattı.
"Aş yemeye gelmedin, epeydir de görünmessin ortada alplar tiginlerini görmek ister."
Alpagut kılıcın kabzasını bırakıp elini diznin üzerine indirip Umay'a baktı.
"Alplar mı merak eder sen mi?"
"Kafanın içinde dönenleri desem Alpagut, daha doğru olur-dedikten sonra kılıcının kabzasını okşayarak "Aslına bakarsan o dönenleri de bilirim. Derdini bilirim, bilirim de şifan bende değildir." Dediğinde Alpagut elini Umay'ın elinin üzerine koydu.
"Benim derdime kim çare olmuş ki sen olasın Umay, yaram derindir. Kılıçlar doğrasaydı bedenimi ama bu yara..." konuşamadı. Aklına her geldikçe boğazı düğümleniyor adeta nefes alamıyordu. Omuzları çöktüğünde Umay elini Alpagut'un elinden kurtardı.
"Bugün de geçecek tiginim. Bugün de bitecek, bittiğinde gene bayraklarımız mavi gökte süzülecek. Bu günleri balalarımız bir destan gibi dilden dile anlatacak." Dedi ve sırtını sıvazladı.
"Durumumuzu bilmez gibi konuşursun katun! Ya kaybedersek? Bunu düşünmez misin?"
Umay uçsuz bucaksız gibi görünen ovaya baktı. Mavi tavanlı, yeşil halılı burası adeta yaşamı haykırıyordu. Her ne kadar ölümün yeri olsa da hala yaşamın simgesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umay : Savaş Vakti (Üç Taş Efsanesi 2) (Tamamlandı)
Viễn tưởng*DİKKAT BU SERİNİN İLK KİTABI BASİLİ ESER OLUP BU EVRENİN TEMELLERİ ORADA ATILMIŞTIR. ÖNERİ ÖNCELİKLE O KİTABIN OKUNUP SONRA BUNA GEÇİLMESİDİR. Sıradan hayatında en büyük hedefi hemşire olarak atanmak olan genç kadının hayatı bir anda değişmiş, önc...