-Gerçek kraliçe-

60 142 0
                                    

Size upuzun bir bölümle geldim umarım sıkılmadan okursunuz. Yeni bölümlerde görüşürüz.

yi ve kötünün savaşı her hikâyenin her dünyanın konusuydu. Türüt'lerin iyiyi temsil etmeye çalıştığı dünyada ise Prens Adra nihayet kaçırılmanın verdiği utançtan kurtulmuştu. Genç asker şimdi babası ile savaşı planlıyordu.

"Bize bu yapılanlar affedilir gibi değil majesteleri. Savaşı çıkarmak için tam zamanıdır." dedi ve daha bu sabah kendisi tarafından yazılmış savaş bildirisini babasının önüne koymuştu. Kral Badış kaşlarını çatıp, oğluna bir göz attıktan sonra kâğıdı eline alıp okudu. Gayet açık ve tehditkar olan bu mektupta bulundukları topraklardan defolup gitmeleri için sadece bir dolunay kadar süre olduğunu, aksi taktirde önce Han kalesinden olmak üzere tek bir Türüt kalıncaya kadar savaşacaklarını söyleyen bir mektuptu. Geçerli olması için kralın mührü de gerekliydi.

"Bize bekleyelim diyen sen değil miydin sevgili oğlum?" dedi. Adra pişmanlıkla başını salladı. "Beklemek doğru değilmiş majesteleri. Beklemek o keçi çobanlarına sadece hazırlanmaları için vakit kazandırıyor. Çoktan başladılar hazırlıklara. Alpagut ile ikimiz de düşmanlarımız tarafından kaçırıldık. Mesele savaş sebebi bulmaktan öteye gitti. Artık mesele önce kimin davranacağı oldu." Diye kalktığında kral oğlunun nihayet kendi dediğine gelmesine sevinmişti.

"Askerlerimiz hazır değil diyordun?" diyerek istemem yan cebime koy edasında takılıyordu ki Adra taht odasının camına yaklaştı. Dışarıda eğitim gören askerlere bakıp "Ölüm gelmeden kimse hazır olmayacak. En iyi hazırlık ölümle burun buruna gelmektir." Dediğinde Kral Badış, "Bu belgeyi imzalayacağım ama sen de Era ile evlenmeyi kabul edeceksin." Dedi.

Adra bu evliliği istemiyordu. Kaldı ki Prenses Edves rüyalarına girerken o kızla evlenmek başlamadan ihanet olacaktı. Ancak devletinin onuru onun isteklerinden daha önemliydi. Derin bir nefes aldıktan sonra arkasını döndü. "Pekâlâ baba, sen o kağıdı mühürle. Ben prenses ile evlenmeye hazırım." dedi. Kral pekâlâ o zaman" diyerek sağ elindeki yüzüğü çıkarıp kapaklı kısmı kaldırdı. İçinden çıkan çıkıntıyı bastırmak için masanın üzerinde duran mumu aldı. Gündüz vakti bile yanan mumu yan eğip birkaç damlanın erimesine izin verdikten sonra erimiş mumun üzerine yüzüğünü bastırdı.

Bu savaşın ilk adımıydı.

Banıçiçek, Sırma ile akşam aşını yiyordu. Batur Tigin son birkaç gündür otağın dışında demir damarının orada vakit geçirdiğinden Sırma ablası ile aynı çadırda kalabiliyordu. Sırma tahta kaşığı ağzından çekti. Lokmasını hızlıca yerken kız kardeşine yandan bir bakış attı.

"Muştumu isterim bacım. Alpagut dönmüş." dediğinde Sırma heyecanla kaşığı bıraktı.

"Gerçekten mi? "dedi. Hüzün dolu yüzü gülümsemeye ev sahipliği yaparken hemen ayağı kaldı. "O vakit onun yanına gideceğim." Diyerek çıkışa yöneldi. Banıçiçek onun bu haline kıkırdadı.

"Durasın kız, önce aşını bitireydin." dediğinde Sırma geri döndü. "Yok doydum ben!" dedi ve üzerine baktı. Kıyafetine düşen birkaç parça kırıntıyı eliyle düzeltip salık bıraktığı saçlarını el yordamı ile düzelterek kilimi kaldırdı. Kimse onu tutamazdı bu gece.

Dışarı çıktığında günün kararmış olması onun için bir şanstı. Başını gökyüzüne kaldırdığında dolunay onu karşılamıştı. Ayın ışığı ona umut verirken Umay aklından çıkmış gibiydi. Sanki Alpagut'un dedikleri aklından çıkmıştı. Hızla Alpagut'un geride olan çadırına ilerlerken başlarına gelecekten habersiz olan Umay ve Alpagut ise ilk Alpagut'un çadırındaydı. Alpagut eline aldığı yufkayı ikiye bölüp birini Umay'a uzattığında kadın gülerek aldı.

Umay : Savaş Vakti (Üç Taş Efsanesi 2) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin