Yuciler
Tonga ve alpler nihayet Yuci diyarına gelmişti. Şimdi karşılarında dev surlar bulunuyordu üçünün de. Tonga atının üzerindeyken yüksek sesiyle konuştu."Nihayet düşmanın surları önündeyiz. İmdi içeri girmek gereklidir. İçeri girende tiginimizi alacak bir yol buluruz."dedi. Tükel tekin diklendi.
"O vakit ne dururuz gardaş, gidip girelim işte."dedi. Kendisi içi dışı birdi. Ne hile bilirdi ne de farklı yol. Onun anladığı tek yol kılıç kılıca göğüs goğüse dövüştü. Kaç kişi veya ne kadar güçlü oldukları önemsizdi.
Tükel'in bu savaş önerisine Ersun'dan bir cevap geldi. "Durasun dağlarun ayusu, öyle almazlar bizü. Bize bir yol gerek! "dedi o sırada gözüne kendilerinden biraz daha geride olan kervan takıldı ve gülümsedi "Sanırım buldum."diyerek Tonga'ya döndü. Evet, bir yol bulmuşlardı.
*****
Mahzen
Aradan zaman geçti ve ikili nihayet bir miktar da olsa özgür kalmıştı. Aynı mahzene konmuşlardı. Umay'in ıslak saçları hemencecik kurumuş olsa da Alpagut'un yaraları henüz iyleşmemişti. Şimdi mahzenin soğuk duvarına yaslanmışken Umay kafa salladı.
"Kaçmamız gerektiğinin söylemiştim."dedi ve Alpagut'a doğru bir kaç adım attı. Yanına geldiğinde dizleri üzerine çöküp onun yaralarına baktı. Bazı yaraları çok derin duruyor ve içinin de acımasına sebep oluyordu. Çok yara görmüş, çokça da kurşun yarası görmüştü ama Alpagut'un yaraları başkaydı. Baktıkça kendi beyni sızlıyordu.
"Ama sen bu haldeyken nasıl ederiz! Yaraların..."dedi ve bir elini göğsüne uzattı.
Parmaklarını dokunmadan göğsünün üzerinde gezdirmeye başladı. Hafif tüylü, esmer teninde parlayan kan ellerine bulaşıyordu ama onun umurunda bile değildi. Yüzünü kırıştırıp kaşlarını çattı.
Bunca acıya nasıl dayanıyordu bu adam anlamıyordu? Ya da kendisine çok ağır bir yara gibi geliyordu bilmiyordu. Emin olduğu tek şey, baktıkça kötü olduğuydu.
Alpagut Umay'daki değişimi anlayınca sırtını başka yere çevirmek isteyince henüz taze olan yaralar buna izin vermedi ve hafif bir inleme kaçtı dudaklarından. Gene de çabasına değmiş duruşu biraz daha dikleşmişti.
"Eyiyim ben. Tasa etmeyesin. Bir şeyim yoktur."dedi. Umay ise inadına yapar gibi elindeki bez parçasını biraz daha bastırdı yaraya. Kaşlarını çatmaktan geri durmayan kadın kafasını sağa sola salladı. "Bir şey var. Şu haline bak! Derin paramparça olmuş. Dikiş bile atılmaz ki şimdi."diyerek gene Alpagut' un anlamadığı kanala geçti.
Alpagut Umay'ın elini tuttu. Çıplak derisine daha da bastırırken "Senin parmakların şifam olur bana. Üzülmen ise Yuci itinin kırbacından daha beter parçalar üreğimi"dedi.
Umay ise cevap vermek yerine elini geri çekip Alpagut'un yanına oturdu. Kafasını taş duvara dayadı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Yanındaki adamla aralarında bir şeyler olduğunu, bir çekimin olduğunun farkındaydı ama kendisi bir türlü emin olamıyordu. Garip sessizliği dağıtmak için konuşmayı seçti.
"Beni bırakıp yoluna devam etmen gerekirdi. Şu anda Yuciler belki de kaleye saldırmıştır." Dediğinde Alpagut kafasını sağa sola sallayıp, doğrularak sırtını soğuk taşa tamamen yasladı. Daha kaç kere demesi gerektiğini bilmiyordu ama diyecekti.
"Yazgımı düşman eline teslim edemezdim" dediğinde sinirleri bozulmuş olan Umay güldü. Hatta kahkaha attı. Sonrasında kafasını sağa sola sallayarak cevap verdi.
"Yazgını teslim etmedin ama, onunla esir düştün öyle mi? Tamam, bir hata yapıp esir düştük. Kurtulmak için niye çabalamıyorsun be adam! Derdin ne senin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umay : Savaş Vakti (Üç Taş Efsanesi 2) (Tamamlandı)
Fantasy*DİKKAT BU SERİNİN İLK KİTABI BASİLİ ESER OLUP BU EVRENİN TEMELLERİ ORADA ATILMIŞTIR. ÖNERİ ÖNCELİKLE O KİTABIN OKUNUP SONRA BUNA GEÇİLMESİDİR. Sıradan hayatında en büyük hedefi hemşire olarak atanmak olan genç kadının hayatı bir anda değişmiş, önc...