Yorumlarınız benim için çok önemli yorumlarda buluşalım.
Oturduğu çadırdan günler sonra dışarı çıkmayı aklına getiren Gökçe Yuci askerinden bozma çapulcu ordusunu geride bırakıp dolaşmayı çok sevdiği atının üzerinde dolanarak Umay ile ilgili yaptığı planlardan biraz olsun uzaklaşmıştı. Aslında en başında taşa kendisine bıraksaydı annesi bugün doğduğu topraklardan uzakta kendi iline düşman olmazdı. Öfkesi hiç ama hiç azalmıyordu.
Kendisi savaşçı olarak büyümüştü. Yetmemiş öğrenebileceği her bilginin de peşinde koşmuştu ama annesi bu dünyada büyümemiş birini seçmişti. Kendisinin gösterdiği onca çabayı boşa sayarak onu nasıl seçerdi? Düşünceleri onu bambaşka bir yere getirmişti.
Atından hızlı hareketlerle inerken bir yandan da esen rüzgâr ona suçluluk duygusu getirmişti. Dört bir yanı suçluluk ile dolmuştu sanki. Derin bir nefes alırken bir yük gibi binen suçluluk karşısında dayanamayıp omuzlarını indirmişti. Kafasını bilinçsizce aşağıya indirdi. Muhtemelen anası yaşıyor olsaydı şu an yüzüne tükürürdü.
Annesi Uldız katunun kuganına doğru ilerledi. Arka arkaya açılmış onlarca kugandan kendi tarafındaki baştan altıncı kugana ilerleyip durdu. Hiçbir şey demeden olduğu yere çöktü. Bir avuç toprağı eline alıp sıktı. Heybesine doldurduğu öfkeyi boşaltmak için birkaç saniye yetmişti bile.
"Beni neden seçmedin? Neden küçük kandaşıma bıraktın taşı? Ben sana ne yaptım ana?" dedikten sonra gözünün dolduğunu hissediyordu. Uzun zaman sonra ilk defa doluyordu gözü. Anlam veremiyordu buna. Oysa o içini öfkenin harlı ateşi ile yakıyordu. Ağlamak onun işi olmamalıydı. Gözleri dolmamalı, canı yanmamalıydı.
"Her vakit en eyi katun alp olmak için çalıştım. Bir kez olsun sana baş kaldırmadım. Yoluna canımı verdim ama sen ettin ana?" dedi. Sonrasında sanki anası duyacakmış gibi sesini yükseltip bir elini toprağa yumruk şeklinde indirdi.
"Söylesene sen ne ettin?" diyerek yeniden kükrerken istedi ki annesi onu uçmağdan duyup gelsin. Cevap versin istiyordu. Neden kendisinden vazgeçildiğini, neden o çelimsizin seçildiğini öğrenmek istiyordu.
Yutkundu. Başını göğe kaldırırken cevabı aradı gök yüzünde. Uçsuz bucaksız mavinin ona sunduğu eşsiz güzellikte arasa da cevabı bulamayınca kafasını indirdi geri yere. Gözündeki yaşı silerken "İmdi hissederim öfkelisin bana. Karındaşımı öldürmek için ettiklerim için lanetler ettiğini bilirim amma bana kızma." Dedi.
Az önceki suçlu bakışları yerini haklı olduğunu düşündüğü öfkesine bırakırken toprağı hapsettiği avucunu yere vurup toprağı özgür bıraktı.
"Bunu unutmayasın ana, bunu sen yaptın! Beni değil de karındaşımı seçtiğin içün olacakları senin suçundur!" Yerinden kalkarken az önceki yükten temelli kurtulmuştu işte. Göz yaşlarını ilk ve son kez akıtan kadın bir kez daha yapmayacaktı.
"Kızını özlemiş olmalısın ana. Meraklanmayasın, pek yakında onu da, tüm Türüt'ü de uçmağa yollayacağım. "
****
Günümüz Dünyası İzmir
"Benden, bizden bunu nasıl sakladınız?" diyerek ayağı fırladı Sefa. İki elini kafasına geçirirken saçlarını yolarcasına sıktı. Olduğu yerde dönerken ellerini iki yana salıp kafa salladı. Anlamıyordu, inanmak istemiyordu. Kulaklarının işittiği o sesin gerçek olmadığını haykırıyordu aklı karmakarışıktı. Bu karmaşıklığın omzuna yüklediği stresle konuştu.
"Ablamın evlatlık olduğunu ondan neden sakladınız?" dediğinde Arif aylardır kayıp olan kızlarının verdiği huzursuzluk ile parmağını kaldırdı. Muhtemel bir kavganın çıkması için gerekli olan fitil birazdan aradığı kıvılcıma kavuşacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umay : Savaş Vakti (Üç Taş Efsanesi 2) (Tamamlandı)
Fantasía*DİKKAT BU SERİNİN İLK KİTABI BASİLİ ESER OLUP BU EVRENİN TEMELLERİ ORADA ATILMIŞTIR. ÖNERİ ÖNCELİKLE O KİTABIN OKUNUP SONRA BUNA GEÇİLMESİDİR. Sıradan hayatında en büyük hedefi hemşire olarak atanmak olan genç kadının hayatı bir anda değişmiş, önc...