Merhabalar, size upuzun bir bölümle geldim yorumlarda buluşalım.
Genç adam yatağın yanı başında duran komidindeki fotoğrafa uzandı. Fotoğraftaki görüntü onu bir an için girdiği zor durumdan kurtarınca, bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Ablasının yanında olmasına ihtiyacı vardı. Aptal kan bağı umurunda bile değildi. Ablasını istiyordu. Verdiği fikri beraber büyütmek istiyordu.
"Neredesin abla? Gel artık!" diyerek fotoğrafı yerine koyup yattığı yatak da doğrulunca omuzları çöktü. Masanın üzerinde duran telefonu eline alırken aklına Tolga geldi. Onun bir şey yaptığını düşünüyordu. Ablasının en son onunla görüşmüş olması, aynı zamanda onun da kaybolması aklına olmadık ihtimaller getiriyordu.
Aklına gelen fikirle bir anda doğruldu. Yok böyle oturamazdı, bir şeyler yapmalıydı. İki ay kolayca erirken hiçbir ipucu olmaması canını sıkıyordu ve artık harekete geçmesi gerekliydi genç adamın. Telefonu hızla cebine atıp yerinden kalktı. Odanın kapısına doğru yürüyordu ki arkasındaki ses onu olduğu yere mıhladı.
"Sefa"
Genç adam korku ve heyecan karışık bir şekilde arkasına döndüğünde ablası karşısındaydı. Ellerini iki yana açmış olan ablası tanıdık gülümsemesi ile onun karşısındaydı. Sefa kafasını salladı. "Se sen gerçek değilsin. Sen bana beynimin bir oyunusun. Sana inanmıyorum ablam değilsin sen!" diyerek bir adım geriye çıkarken eli çoktan odanın kapısını bulmuştu. Umay görünümdeki Albız ise yüzüne üzgün bir ifade yerleştirdi.
"Doğru gerçek değilim ama olabilirim Sefa. Bana yardım etmelisin! Beni bulmalısın. Lütfen lütfen!" diyerek bir adım attığında Sefa kafasını salladı. "Nerede olduğunu bilmiyorum bile. Elimden hiçbir şey gelmiyor." dedi. Albız içten içe güldü. Bu dünyanın insanları düşündüğünden daha kolay kanıyordu. Ona Umay kılığında görünmek işe yaramıştı.
"Beni bulmak zorundasın Sefa. Bul beni!" diyerek yeniden bir adım atarken bir anda yok oldu. Toz parçalarına dönüşerek kaybolurken genç adam olduğu yerde kaldı. Bir eli kapı kulpuna yapışmışken diğer eli havadaydı. Dudakları arasındaki mesafe olması gerekenden bir tık fazlaydı. Kalbinin kulaklarında attığını hissediyordu ki telefonu çaldı.
Titreyen elleri ile cebindeki telefona ulaşırken kesemediği titremesi sürüyordu. Nihayet telefonu açmayı başarırken kulağına götürdü ve karşısındakinin konuşmasını bekledi. "Sefa, kız kardeşine kavuşmak ister misin?" dedi.
"Se sende kimsin? A ablamı nereden tanıyorsun be beni nasıl buldun?" dediğinde karşısındaki ses olması gerekenden daha rahattı.
"Bilmem gereken yerden diyelim. Sana söyleyeceğim yerde, vaktinde ol! Merak etme ablana ulaşacaksın!"
Genç adam gün doğumu ile ne yaşadığını bilemezken Umay çoktan doğduğu toprakların insanı olmuştu. Geceden bu yana hiç durmadan at sürmüşlerdi. Biliyorlardı, bu mesele burada kapanmayacaktı. Bir an önce evlerine dönmeleri gerekliydi. Savaş düşündüklerinden daha yakındı.
Hisar kalesi
Gece boyu at sürmeleri sayesinde gün batmadan Han kalesine varmalı ve bıraktıkları emaneti almaları gerekliydi. Umay iki eli ile sımsıkı sardığı atın dizginlerine biraz daha asılırken serbest kalan saç uçları rüzgarla yarışıyordu.
En önde Alpagut'un gittiği dört kişi Kara ormanın derinliklerinde atlarını çatlatırcasına koşuyordu. Alpagut bir anlığına kafasını sağına çevirdiğinde görmek istediğini gibi Umay yanı başındaydı. Atını yavaşlatırken diğerleri de atı yavaşlattı. Artık yol ayrımına gelmişlerdi. İsterseler, otağa dönebilirlerdi veya hisar kalesine gidebilirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umay : Savaş Vakti (Üç Taş Efsanesi 2) (Tamamlandı)
Fantasia*DİKKAT BU SERİNİN İLK KİTABI BASİLİ ESER OLUP BU EVRENİN TEMELLERİ ORADA ATILMIŞTIR. ÖNERİ ÖNCELİKLE O KİTABIN OKUNUP SONRA BUNA GEÇİLMESİDİR. Sıradan hayatında en büyük hedefi hemşire olarak atanmak olan genç kadının hayatı bir anda değişmiş, önc...