Gözlerimi açtım ve yana çekildim. Ağrı kalkmama izin vermedi ve dikkatlice bir önceki pozisyonuma döndüm. Vücudum beni dinlemiyordu, parmak uçlarını bile kıpırdatamadım. Başımı hareket ettirmemeye çalışarak etrafa baktım. Yanımda, koltukta Vicky oturuyordu. Sessizce uyuyor, uyandığımı fark etmiyordu. Ona seslenmeye çalıştım ama bunun yerine hırıltılı bir seste fısıldadım:
"V-Vicky, hey Vicky.." bu kadarı gözlerini açmasına yetti. Vicky gerindi ama uyandığımı fark ederek hemen ciddileşti. Yüzüme dikkatlice bakarak yaklaştı.
"Atlatacağını biliyordum." dedi.
"Çok üzgünüm... Özür dilerim Vicky." dedim. Vicky neden özür dilediğimi anlamadan tek kaşını kaldırdı.
"Evden çıkmamı istemedin ama ben seni dinlemedim. Eğer seni dinleseydim.."
"Hey, kapa çeneni." dedi ve elimi tuttu.
"Kulağa garip gelse de seni anlıyorum ve bu pisliğin hayatını nasıl etkilediğini görebiliyorum. Ama bundan sonra kendine dikkat etmen gerek. Beni duyuyor musun?"
"Dur, bir dakika. Ziggy ve Troy nerede, onlar iyi mi?" dedim. Tam o sırada odanın kapısı açıldı ve içeriye Troy girdi.
Liz gülümsedi ve başını sallayarak odadan çıktı. Oldukça sağlıklı görünüyordu muhtemelen bir şeyi yoktu. Geceyi hatırlatan tek şey yüzünde ki endişeli ifadeydi. Koltuğa çökerek nefes verdi ve bana dikkatle baktı.
"Özür dilerim Quenn, neyin seni beklediğini tahmin edebilseydim göndermezdim." dedi.
"Hayır, saçmalama. Ben istedim o kulübe gitmeyi, kimsenin bir suçu yok." dedim.
"Yine de sana yardımcı olmak için elimden geleni yapacağım." gülümsedi ve devam etti.
"Bu arada, bak senin için ne var." hastane yatağının altına uzandı, ben ise merakla dirseklerimin üzerinde yükseldim. Elime pembe peluş bir oyuncak ayıydı. Gülümsemeye çalıştım.
"Ah, ne kadar şirin." Troy'un yüzünü bir tebessüm aydınlattı ve genç adam büyük bir sevinçle ayıyı yanıma bıraktı. Fısıldayarak teşekkür ettim.
"Benim şimdi çıkmam lazım odadan, yine görüşeceğiz." dedi ve serçe parmağımdan tutup gülümsedi. O çok iyi bir dosttu.
"Bekleyeceğim." dedim. Troy odadan çıkarken kapı eşiğinde Şerif ile çarpıştılar. İkisi de birbirine hafifçe gülümsedi ve Troy kenara çekilince Şerif içeriye girdi. Şerif kapıyı kapattı ve yavaşça bana doğru yürüdü. Başımda ki yarası endişeyle dikkatlice inceledi. Çok yakınımda durdu, koltuğa oturmaya cesaret edemedi.
"Otur hadi." dedim. Sorgusuz sualsiz itaat etti. Ama yüzlerimiz aynı hizaya gelince artık benimle göz göze gelemedi.
"Her zamanki gibi, yine seni koruyamadım. Ne zaman bir şey olsa ben orada olamıyorum ve senin canın yanıyor." dedi. Gözlerim hafif hafif dolmaya başlamıştı.
"Kendini suçlama Charles, beni elbette yalnız yakalayacaktı." bir kaç saniye sustum.
"Peki, numara?"
"Şey, telefonunu inceledik. Fotoğrafları yollayan numara kullanılmıyor." dedi. Sertçe yutkundum ve kabullenmişlikle başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evimde Bir Katil Var: CADILAR BAYRAMI
General FictionElinize bir kez kan bulaştı mı, bir daha kurtulamazsınız o lekeden. Çünkü kan lekesi, pas lekesini geçirmek kadar zordur. Tıpkı hamur gibidir, bir elinden kazımak istesen, diğer eline bulaşır o hamur. Çıkmaz bir türlü, bulaştıkça bulaşır ve yapış ya...