İçimde kızgınlık, öfke ya da sinir yoktu. Büyük bir boşluk vardı sanki, kalbim durmuştu o an. En azından bana öyle geldi, yer ayaklarımın altından çekilmiş gibiydi. Zaman durmuştu sanki...
Geriye bir adım attım, farkedilmeden kaçmak istiyordum. Ama çok geçti, arkamda ki kapıya çarpmamla etrafı saran sessizlik büyük bir gürültüyle bozuldu. Dolan gözlerimi onlara çevirdim, ikisi de büyük bir şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Vicky, hafifçe utanarak başını yere çevirdi. Charles, yüzünde ki şaşkınlığı koruyarak bana bakıyordu. Benimse içimi bir ateş yakıp kavuruyordu.
"Şey, Quenn gelsene." dedi Vicky gülerek. Yutkunarak ona baktım ve gözümden bir damla yaş süzüldü. Yüzünde ki gülümseme yavaş yavaş kayboldu, hiç bir şey anlamıyor gibi bakıyordu yüzüme.
"Ben.." cümlemi tamamlayamıyordum, şoktan mıdır nedir bir türlü konuşmuyorum. Charles, oturduğu yerden kalkınca gözlerimi yavaş yavaş kırpıştırarak kendime geldim. Hızlı adımlarla bulunduğum yerden uzaklaşmaya başladım. Artık gözyaşlarımı tutamıyordum, ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Beni bu görüntü bitirmişti, ihanetin tablosu.
"Quenn, dur bir saniye!" arkamdan gelen Şerif'in sesini duymazdan gelerek hızlandım ve merdivenlere yöneldim. Bazı görseller, açıklama istemez bazen. Göründüğü gibidir çünkü. Az önce de olduğu gibi, açıklamaya gerek olmayan göründüğü gibi bir tabloydu.
Arkamdan gelen ayak seslerini duymamak için daha hızlı aşağıya indim ve kendimi hastane bahçesine attım. Soğuk hava yüzüme çarptı, o kadar yorulmuştum ki ağlayarak ellerimi dizlerime koydum ve nefes almaya çalıştım. Olmuyordu, sanki boğazıma büyük bir yumru oturmuş gibiydi. Elimi boğazıma koydum ve derin derin nefes almaya başladım.
Bir elin kolumdan tutup beni kendine çevirmesiyle diğer elimle tokat attım. Hayır, yanlış kişi değildi bu Charles'tı. Doğru kişiye atmıştım o tokatı. Hayal kırıklığıyla ona bakıyordum. Çenesini sıktı ve gerilerek başını bana çevirdi.
"Göründüğü gibi değil." dedi. Gözyaşlarım arasında alay edercesine kahkaha attım.
"Göründüğü gibi değil, nasıl peki?" ellerimi sertçe omuzlarına vurup geriye ittirdim.
"Öpüşüyordunuz! Sen, benim en yakın dostumla öpüşüyordun!" dedim ve bir kez daha ittirdim. Ellerimi hızlıca tutup aşağıya indirdi ve dolu gözlerle bana baktı.
"Hayır, o beni öpüyordu! Ben sana ihanet etmedim." ellerimi sertçe çektim ve gülerek gözümden düşen yaşı elimin tersiyle sildim.
"Saçmalıyorsun, Vicky öyle bir şey yapmaz. Neden sana karşılıksız gelsin? Üstelik ne farkeder! Sen kendini geri bile çekmedin." ona acınası bir bakış atıp arkamı döndüm. Tam gidecekken, arkamdan gelmek için adım attığında işaret parmağımı kaldırıp arkaya döndüm ve kaşlarımı çattım.
"Sakın, sakın geleyim deme. Midemi bulandırıyorsun." dedim. Sertçe yutkundu ve ellerini havaya kaldırdı.
"Peki sen? Ya senin bir sevgilin var! Senin sevgilin varken ben gururumu düşünmeden sana geldim. Asıl bana ihanet eden sensin." bunu demesiyle öfkeyle ona döndüm ve ona doğru yürüyüp iki yakasını ellerimle tutup yüzüne bağırdım.
"Hayır, hiç bir şey bilmiyorsun sen! Ben ona mecburum!" dedim. Yüzümüz o kadar yakındı ki, yeni farkediyordum. Kaşlarını çatıp merakla ne dediğimi anlamaya çalışıyormuşcasına gözlerime baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evimde Bir Katil Var: CADILAR BAYRAMI
General FictionElinize bir kez kan bulaştı mı, bir daha kurtulamazsınız o lekeden. Çünkü kan lekesi, pas lekesini geçirmek kadar zordur. Tıpkı hamur gibidir, bir elinden kazımak istesen, diğer eline bulaşır o hamur. Çıkmaz bir türlü, bulaştıkça bulaşır ve yapış ya...