Tüm cesaretimi topladım ve odadan çıktım. Tahmin ettiğim gibi, kulübe falan değildi bir evin odasıydı burası. Aslında bakarsak, bu ev hiç de yabancı gelmiyordu bana. Çok tanıdıktı aslında, ama zihnim hatırlamamak için direniyordu sanki. Ev bomboştu. Tahtalar, kalan eşyalar, camlar toz içindeydi. Benim bulunduğum oda özenle hazırlanmıştı, o kadar.
Yavaş yavaş merdivenlerde indim, gözlerim etrafı taramaya devam ediyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu, sanki köşeden her an birisi çıkacak ve bana yine saldıracakmış gibi hissediyordum. Bir an önce buradan çıkıp kurtulmak istiyordum. Tam evden çıkacakken, köşede duran kocaman sandalye dikkatimi çekti. Kaşlarımı çatıp, o sandalyeyi nereden tanıdığımı hatırlamaya çalıştım. Tüm cesaretimi topladım, sertçe yutkundum ve sandalyeye ilerledim. Parmağımı tozlu, tahta sandalyenin üzerinde gezdirdim. Bu sandalye, salıncak sandalyeydi. İşte, o anda hatırladım...
13 sene önce
"Oynarken düşmeyin tamam mı? Dikkatli olun!" annem ve Aisha teyzenin bizim için uyarılarını dikkate almadan, Megan'la öylece koşuşturuyorduk. O benim en sevdiğim arkadaşımdı, onunla beraber vakit geçirirken çok eğleniyordum. Saatlerce koşaraktan eğlenebilirdim, düşsek bile gülüyorduk ki biz.
"Quenn, gelsene sana bir şey göstereceğim!" Megan, elimden tutarak beni koridora çekiştirdi. Kocaman, kahverengi bir sandalye vardı önümde. Gözlerimi kocaman kocaman açarak Megan'a baktım.
"Bu ne kadar büyük böyle!" dedim. Megan, tatlı tatlı gülümsedi ve elimden çekerek sandalyeye oturmam için beni önüne çekti.
"Hadi, dene!" boyum kısa olduğu için sandalyeye tam erişemedim. Megan, çömeldi ve dizini hafifçe büktü.
"Bas ve çık, acele et! Annemler görürse bize kızabilir." dedi. Başımı hızlı hızlı salladım ve sandalyeye tutunarak dizine basıp çıktım. Sandalye ileriye geriye sallanmaya başladı. Sevinçle güldüm.
"Ya, çok güzel! Tıpkı salıncak gibi!" dedim neşeyle. Megan, benim sevinmeme sevinerek ellerini çırptı.
"Söylemiştim!" dedi. Kenara kaydım ve yanımda ki boşluğa parmaklarımı vurdum.
"Gelsene, beraber sallanalım." dedim. Megan, boyu uzun olduğu için kolayca çıkabildi ve yanıma geldi. Birbirimize sıkıca sarıldık ve uzunca bir süre o sandalyede sallanıp, hiç eğlenmediğimiz kadar eğlendik.
Günümüz
Dolu gözlerle gülümseyerek sandalyeye baktım ve burnumu çektim. İçimde büyük bir boşluk hissettim, midem yanmaya başladı. Evi gözlerimle incelemeye başladım. Her şey, şimdi tanıdık gelmeye başlamıştı işte. Burası Megan'ın eviydi.
Çocukluktan beri arkadaştık, o benim en iyi arkadaşımdı. O kadar erken gitti ki, neden o iğrenç insanların Megan'a ölümü layık gördüklerini hiç anlayamadım. Gerçi, kimse için bunu anlayamadım.
Ben neden buradaydım? Bana geçmişi hatırlatarak acı çektirmeye mi çalışıyordu? Başarıyordu da, Megan'ın hatırlayınca, boğazıma bir yumru oturdu sanki. Onu gerçekten hiç özlemediğim kadar çok özlemiştim.
Şimdi, bu evden çıkmalıydım. Katilin ne zaman buraya döneceği belli olmaz. Hızlıca evden çıktım, zaten burası Şerif'in evine de yakındı. Sokağa çıkınca kendimi rahatlamış hissettim. Hava çoktan kararmıştı, akşam olmuştu. Kollarımı kendime sardım ve arkamı dönüp eve son kez baktım. Gözümden düşen bir damla yaşı elimin tersiyle sildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evimde Bir Katil Var: CADILAR BAYRAMI
General FictionElinize bir kez kan bulaştı mı, bir daha kurtulamazsınız o lekeden. Çünkü kan lekesi, pas lekesini geçirmek kadar zordur. Tıpkı hamur gibidir, bir elinden kazımak istesen, diğer eline bulaşır o hamur. Çıkmaz bir türlü, bulaştıkça bulaşır ve yapış ya...