010

125 16 111
                                    

"Evet Âmirim, şu anda hepsi gözetim altındalar." biraz bekledikten sonra konuşmaya devam etti. "Evet, sizler buraya gelene kadar onlar güven içinde efendim." diyerek telefonda görüşmesine rağmen hazır olda durmaya devam ederek görevine ne kadar sadık ve yeni başlamış olduğunu ele veriyordu.

Kablolu telefonu tekrar yerine koyup aramayı sonlandırdıktan sonra derin bir iç çekerek tekrar tekerlekli siyah sandalyesine oturdu. Şu anda yapacak bir şeyi yoktu. Ardından üçe vurulmuş saçlarını karşıyarak mahpusa düşmüş şalvarlı iki erkeğe ve bir kadına baktı.

"Sizler harbiden de ülke insan mısınız?"

"Yok, orospuyuz." diyerek Safevi Türkçe olarak karşılık verdi.

"Safevi!"

"Ne var ulan ne!? Bir bu tuhaf zindana atılmadığımız kalmıştı onu da yaşadık!"

"Safevi, üzgünüm ama seni üstünde ki şalvarla ciddiye almıyorum. Şimdi gel şuraya otur!"

"Ya hayır yani mana kullanıp, şurada ki kişiyi öldürüp kaçabiliriz ama manam da engelleniyor!" Safevi sinirli sinirli dışarıda onları izleyen memuru göstermişti.

"Siz hangi dilde konuşuyorsunuz öyle?"

Üç ülke de o tarafa döndü. Nedense ortak dilde konuşuyordular.

"Şey kusura bakmayın, sadece arkadaşımız biraz sinirli yani öyle birisine sövdüğü filan yok." diyerek Bizans aksanlı Türkçesi ile durumu izah etmeye çalışıyordu.

"Türkçe biliyor musunuz? Sizin turist olduğunuzu düşünmüştüm açıkcası."

"Karşısındakini kim olduğunu bilse ne olurdu acaba?" diyerek Safevi ortak dilde konuşmaya devam etti.

"Hem siz buraya nasıl düştünüz Allah aşkına? Dosyalarınızda tarihi eser kaçakçılığı yazıyordu?!" memur resmen onları sorguya çekiyordu fakat Memlûk bunun bir fırsat olduğunu fark etti.

"Şey aslında en başından başlamamız gerekirse.."
.
.
.

"Burası neresi böyle?" diyerek Safevi, pislenmiş üstü ile etrafa bakınıyordu. Bildiği hiç bir yere benzemiyordu.

En sonunda Bizans'da çıkarak etrafına bakındı. Yeni aydınlanmaya başlamış güneş manzarasını kesinlikle beklemiyordu. "Vay be.. güneşi görmeyeli gerçekten de uzun zaman olmuş.."

Memlûk de en son çıkan kişi olarak ayağa doğruldu. Sarı renkli ellerini şimdi daha iyi görebiliyordu.

"Nerede olduğumuza dair bir fikri olan var mı?"

"İnan bilmiyorum" diyerek Safevi kenara atılmış mavi prangayı itekledi. Yırtılmış sarı ve siyah şeritler durumu daha da karıştırıyordu.

"Ayrılıp etrafa bakınıp geri burada buluşmaya ne dersiniz?" diyerek Safevi bir fikir ortaya attı.

"Saçma olur, üçümüzünde bilmediği bir yerdeyiz ve artı olarak bizler ülke insanlarız. İnsanlardan fiziksel olarak farklı olduğumuz için çok kolay dikkat çekeriz." diyerek Bizans cevabını yapıştırdı.

"O zaman bir saklama büyün filan yok mu? Belki bizi insan gibi gösterecek bir şeyler?"

"Aslında öyle basit bir şeyler var, çocukken babamın kitaplarından buna dahil bir şeyler hatırlıyorum." diyerek Memlûk konuşmaya katıldı.

"Aslında evet olan bir şeyler amcan her manaya uygun olmadığı için bir çok ülke bu büyülere pekde iyi bakmıyor."

"Nasıl yani?"

ILUÇJ || Countryhumans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin