Gözetim Boyutu,Ölüler Dünyası
Safevi, sonunda merak ettiği odaya gelmişti. Direkt açılan boyutun içinden geçti ve bembeyaz olan odaya giriş yaptı. Sanki etrafında ki her yere ekran ile donatılmıştı.
Yüzünü buruşturarak etrafına bakındı. Böyle yerler kesinlike ona göre değildi. Geçmişi geçmişte bırakmak lazımdı. Hem ülkeleri izlemekte neydi? Özel hayat diye bir şey yok muydu?
Sırf bunu o Osman karısına kapak olsun diye yaptığını hatırladığı zaman ise bir gururlanma gelmişti. Tabiki de yaşadıkları zaman ki gibi iddiaya girmiştiler. Osmanlı onun buraya gelemeyeceğini, geldiği durum da ise ondan ne istediği varsa vereceğini söylemişti. Kendisi de gideceği durum da ise acımadan istediğini alacağını belirtmişti.
Kesinlikle o altın işlemeli, güzel süngümsü silahı istiyecekti. Tam da kendisine layık silahın öyle boş durması kalbini kırıyordu. Yanında da belki de bir kaç sandık mücevher veya kaşıkçı elması gibi harika bir eser isteyebilirdi. Düşündükçe daha da hırslanıyordu.
Eğer kaybedecekse de Osmanlı kendisini 1 emir verme durumu oluşacaktı. Ondan bir şey isteyecek ve yapacaktı da bir kereliğine mahsus olabilirdi ama asla yapmayacaktı tabiki de. Zaten kaybetmeyeceği içinde asla böyle bir şey olmayacaktı. Bir kere daha kendisini ile gurur duydu.
Umarım çocuk ya da torun fark etmez nesli ona çekmiştir..
Odaya biraz daha baktı ama beyazdan başka bir şey yoktu ki. Daha sonra odanın içinde ki ayakta bir ayaklıkta duran harika bir imciye benzer beyaz bir küre vardı. Boncuk dese boncuk değil, inci dese inci değildi.
Merakla o tarafa doğru yöneldi. Ve kendisi için inci olarak kabul ettiği kürenin önüne geldi. Bir süre gözlerini ondan ayırmadı. Kürenin manası olması daha da hoşuna gitmişti. Kürenin kendine has bir manası vardı.
Acaba kimindi? Yoksa sahibi yok muydu? Alsa bir sorun çıkar mıydı? Hayır yani en fazla ne olabilirdi ki?
Küreye, uzun ve ince olan elini koydu ama bir şey olmadı. Bir kaç defa elini kaldırıp tekrar koydu ama bir şey olmamıştı. Ne biçim manalı eşyaydı bu? Sinirleri bozulmuştu.
Tam o sırada arkasından çatlama sesleri duydu, arkasını döndüğü zaman da besmele çekip bir kaç adım geriye gitti.
"Bismillahirrahmanirrahim?!" diyerek fısıldadı. Karşısında ki şey neydi böyle?
Kalp gibi atan duvarda bir canlı vardı. Evet evet bir canlı vardı. Beyaz ekranların aksine simsiyahtı. Canlı bir varlıkmış gibi hareket ediyor, nöronlar gibi ince veya uzun kollarını bulunduğu yere daha da yayıyordu. Yayması ile duvar daha da çatlıyordu.
Yanında ki kürenin manasının azaldığını fark etti. Hemen işlemeli, süslü ayaklıkta duran kocaman bir kucak boyunda olan inciyi aldı. Ağırdı ama bu kendisi için hiç bir şeydi.
Küreye, az bir şekilde kendi manasını aktardı. Ve aklından Osman karısından duyduğu Azerbaycan'ı düşündü. Arkasına döndüğü zaman ise, beyaz ekranlarda mavi, kırmızı ve yeşil bayraklı, hilal ve köşeli yıldızlı bir erkek ülke belirdi.
Bir kaç saniye olsa bile yüzünü görebilmişti. O gerçektende çok güzeldi. Erkek olmasına rağmen kendisini görmüştü resmen. Bu durumda bile gururlanmıştı. Ağızını oynatıp bir şeyler konuşuyordu ama sesini duyamıyordu. Onun önünde bir masa ve masanın üzerinde daha önce hiç görmediği, kendi dirseğini bile geçemeyecek kadar kısa olan ince bir direk vardı. Direğin üzerinde ise siyah uzun bir top vardı. Azerbaycan'ın üzerinde takım elbise vardı. Büyük ihtimalle şu anda bir açıklama yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ILUÇJ || Countryhumans
AcakDoğum, yaşam ve ölüm. Bu 3 şey size ne çağırıştırıyor? Kendini hazırla ve sakin ol. Ancak bir şeyi unutma, doğumun ne zaman olacağını bilirken ölümün asla. Sen. Öldün.