019

81 11 18
                                    

Azerbaycan gözleri kırpıştırarak açtı. Başının zonklaması iyiye alamet değildi. Sanki darbe almış gibi hissediyordu. Yavaşça, başının dönmesini engelleyerek doğrulmaya çalıştı. Yeni uyanmasına rağmen vücudu yorgunluktan ağrıyordu. Berrak gökyüzü ve bir ağacın altında yattığı belli olan dallar sanki bir tablonun kompozisyonunu oluşturuyordu. Bir kaç dakika duyularının tekrardan yerine gelmesini bekledi. Kendinden emin olduğu zaman ise yavaşça doğruldu.

Bulunduğu yer çocukken annesi gördüğü alanları anımsatmıştı. Bu kadar temiz ve huzurlu bir alana gelmeyeli uzun zaman olmuştu.. derince nefes aldı ve ayağa kalktı. Gözlerinin önü kararsa da hâlâ kendinde idi. Gözleri bu anormal derecede huzurlu olan alanda dolaştı. Hiç kuş görmediği hâlde cıvıltılar duyuyor, sanki arkadan biri fon sesi vermiş gibi ahenkli parçalar çalıyordu.

Yere eğilerek daha yeni çiğ düşmüş olan otları okşadı. Duyuları vardı, demek ki bu bir rüya olamazdı. Gözleri ile gökyüzündeki dalları izleyerek geldikleri yere bakmak istemişti. Karşısındaki yaprakları ile çınar ağacı olduğu belli olan ağaca bakıyordu. Gördüklerini, ilk başta bir algılayamamıştı.

Karşısında ağacın içine geçmiş veya ağaç ile sanat eseri yapılmış gibi duran bir kadın heykeli vardı. Saçları ağacın gövdesi ile birleşerek sanki orada sonsuza kadar kalması gerekiyormuş gibi duruyordu. İnsan gördükçe depresif bir hâle getiriyordu.

"Senin burada olmaman lazım,"

Duyduğu tanımadığı ses ile korkmuştu. Hemen arkasına dönerek kontrol etti. Ancak kimsecikler yoktu.

"Ne? Kim konuştu?!"

"Hemen arkandayım," bu sefer Azer az önce baktığı noktaya tekrar döndü.

Yok artık!
.
.
.

Bu kısım başka bir çalışmamız olan "1402" adlı parçanın 5.Bölümü ile bağlantılıdır.

Bu canavarın da gözü neden kırmızıydı?
Safevi, bir an durdu ve aklına tüm düşüncelerinin akmasına izin vermişti. Bu da yapacağı işi durdurmuş, kendisini savunmasız bırakmıştı.

Canavar, kedi göz bebeği gibi olan yırtıcı gözleriyle ilk başta Safevi'ye hemen oradan da kıyıda bulunup, kendisine engel olan şahıslara dönmüştü. Bu hayra alamet değildi.

Göz ucuyla Memlûk ile Bizans'ın ne yaptığına baktı. Memlûk, canavar ile meşgul iken Bizans ise bir yandan Türkiye'ye bağırıp diğer yandan ise su ile canavarın görüş alanını kapatıp bir yandan ise maddi bir zarar oluşmaması için köprü ve boğaza açık olan yerleri de suyla bariyer gibi set oluşturmuştu. Marmara Denizi'nin yarısı havada deseler kesinlikle yalan olmazdı.

Türkiye, etrafındakilere engel olmamak için geri çekilmiş bir yandan ise telefonundan talimatlar veriyordu. İstanbul ve çevre alanlarda bulunan hava üsslerine kalkış izni emrini vermiş, bir yandan da gelen haber ajanslarından bildirileri dinliyordu. Geç kalmıştı. Dikkatler o kadar fazla çekilmişti ki her yerde son dakika haberleri olarak çıkıyor, bir çok sosyal medya kullanıcısı insan bu haberlerin altına kendi hesabını etiketleyerek tane tane açıklama istiyordu. Yutkunamadan edemedi. Tüm bunları insanlara açıklasa bile inandırıcı olucak mıydı?

"Evlat! O koca kıçını kaldır ve tam kapanma moduna geç!"

"Ne?!" duyduğu şey ile şaşkına dönerek hemen arkasına döndü. Bizans büyü yaparken bile kafasını kendisinin bulunduğu tarafa çevirmiş kendisiyle konuşmaya çalışıyordu.

"Kapanma modunu ayarlayabilirsin! Yeter ki şu denizi tam kapanma modunun içine al! ÇABUK OL!"

"Efendim ben.. ben yapamam. Köprüde o kadar sivil varken asla böyle bir şey yapamam!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 05 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ILUÇJ || Countryhumans Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin