Jeon Jeongguk, gittiği sarayda Kral Kim Taehyungun değerlisine çevrileceğinden habersizdi..
Gerçekçi değildir! Geçmiş zamanlarda geçen bi hikaye olmasına rağmen, her şey o zamana ait değil! Bunu göz önünde bırakarak okuyun! Uygunsuzluklar bulunur!
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Böülm 8: Onun da canını yaktın! O da seni istemeyecek!
..Yine beraber uyumuştular. Onlar için huzurun kollarıydı bu. Sabahın ilk ışınlarını yerini tepeye çıkan güneşe verirken uykunun kollarına kendini vermiş, sonsuza dek böyle kalmak isteyen ikili birbirini sarmalamış öyle güzel uyuyordu ki, tek bi an bile onların yerinde olmak isteyen binlerc insan buluna bilirdi. Eğer Prens Jimin çatlayan başına rağmen büyük enerjiyle bölmeseydi sonsuza kadar uyumaktan çekinmezlerdi. İçeri giren neşeli sesle Kralı hemen açtı gözlerini oysa küçüğünü alıp götürürlerken hiç uyanmamıştı bile. Gözlerini açsada ağırlaşan kapakları kısa süre sonra kapandı. Jiminin sesi kulaklarına doluştuğu gibi bıkkınca gözlerini açtı ama kalkmadı. Kalkamadı. Nasıl kalka bilirdi ki, göğsüne sokulan küçüğünün belleri ellerini kabul etmişken etrafına. Nasıl kalka bilirdi ki, hayran olduğu koku burnuna hücum edip onu etkisi altına alırken. Jeon Jeonggukonu mahvediyordu. Onu hiç bir şey yapmadan bile mahvetmeyi başarıyordu. Küçüğünün kısa kesitli, ılık nefesleri boyun girintisindeyeken her şeyi unuttu, odad kimin var olup-olmadığını, kendisinin bir Kral olduğunu ve daha başkalarını. Her şeyi unuttu. Sımsıkı kavradı inceliğiyle ellerine meydan okuyan belini. Küçüğünün sırtı oda içerisindekilere dönükken dahada çekti kendine onu, minik bedenin göğsünde kaybolmasına izin verecek kadar çok. Ağırlaşan göz kapakları küçüğünün yoğun kokusunu dayanamayarak bir daha kapanırken umursamadı hiç kimseyi. Ancak sabırsız sesler kulağını tırmalarken bir kez daha araladı galaksilerini, Boyun girintisine sokulmuş küçüğünün yüzünü göre bilmek için çok az geri çekildiğinde huysuzca mırıldandı küçüğü. Burnuna değen yasemin kokusunun olmamaı onu tedirgin etsede uyanmadı. Kralının gözleri çatılan kaşların yine düzelmesiyle aydınlanan yüzünü üzerindeyken ellerinden birini kaldırdı alnına düşerek gözlerine uzanan ipeksi tutamları yavaş hareketlere geriye doğu iterken kızmak istedi onlara küçüğünün bembeyaz ay tenini kapatıyor diye. Ancak kızamadı, küçüğünün hiç bir zerresine kızamazdı ki zaten. Yaklaşıp burnunu saçlara daldırdığında yaptığı hareketler öyle kısıtlıydı ki, odadakiler farketmiyordu bile. Dudakları küçüğünün alnına dokunduğunda öpmedi onu, sadece bekledi, dudaklarını küçüğünün alnında dinlendirdi. Küçüğünün kiprikleri titreştiğinde uyanmasından korkarak geri çekildi hemen. Bütün seslerin susmasını sadece küçüğünün hafif mırıltılarının kulağını kutsamasını istedi ama Jiminin neşeli sesi bütün fikirlerini silip atmıştı.
"Günaydın, demeyi çok isterdim ama ne dışarda gün aydı ne de şuan sabah. Öğlen oldu nerdeyse ama siz hala uyuyorsunuz. Hadi artık kalkın. Ggukkieee"
"Sus, Jimin. Dün akşam ateşi vardı, iyi uyuyamadı. Bırak uyusun."
Uyanmıştı ki, küçüğü alnına kondurulan kelebek hafifliğindeki o öpücükle uyanmıştı. Uyandığı gibi tekrar sokulmuştu Kralının yasemin çiçeklerine. Bu çiçekler onu tekrar onu mayıştırırken, Kralının elleri ipek tutamlarda gezinmiş hafifçe mırıldanmıştı.