Bölüm 26: 'Nerdesin, nerdesin, nerdesin, küçüğüm?'

184 10 1
                                    

Bölüm 26:  Nerdesin, nerdesin, nerdesin, küçüğüm?

Pencerinin hemen yanı başında olan yatakta yatan ikiliye perdenin arasından sızan hafif ışık rahat vermiyordu. Kralının kafası diğer yöne çevrili olduğundan hala uykusundayken, küçüğü Kralın saçları arasındaki ellerininden birini yüzünü buruşturarak gözleri önüne siper etmişti. Uykusundan tamamen sıyrıldığında, diğer elini Kralının tutamlarına karışmış vaziyette gördüğünden, kurtarmak istemişti, lakin saçlarının çekilmesiyle Kral tıslayarak bir-birine iyice bastırmıştı göz kapaklarını.

"Özür dilerim, özür dilerim. Şşş, tamam yok bir şey"

Hızlıca tekrar saçlarını okşayarak acısının geçmesini ve Kralın uyumasını sağlamaya çalışmıştı. Ancak Kralı uyanmıştı, uyandığından dolayı boğuk çıkan sesiyle mırıldanmıştı.

"Küçüğüm"

"Şş, uykunuza dönün, Kralım. Dokunmuyorum saçlarına"

Ellerini hemen Kralının saçlarından geri çektiğinde, Kralın ellerinden biri küçüğünün belinden çekilmiş, küçüğünün yastığa koyduğu elini amotörcesine arayarak bulmuş ve sert bir şekilde, kafasının acıyıp-acımıyacağını umursamadan saçları arasına bırakmıştı.

"Devam et, acımıyor"

Küçüğü dudaklarını kıvırmış ve tekrardan siyah tutamlarla oynamağa başladı. Dakikalar ardından artık uykusunu tamamen alan Kral küçüğünün karnına yasladığı kafasını kaldırarak ona bakmıştı. Uyumuyordu, lakin gözleri kapalıydı. Burnunun ucundaki bene öpücük bırakıp onu uynadırdığında, gülümsemişti.

"Günaydın, bebeğim"

"Günaydın, Kralııım"

Sevinçli sesiyle konuşmasının ardından, zaman hızlı geçmişti. Küçüğü zerine bol gelen kazaktan kurtularak, beyaz bir gömlek, beyazın bir ton koyusu olarak krem ten renk bir pantolon giymişti. Gömleğin ilk bir-kaç düğmesi açık olduğundan, beyaz bir fularla süslemişti boynunu da. Çokta sık olamyacak şekilde bağlamasının ardından, kahvaltıyı alarak Kralın odasına götürmüş, onun içinde beyaz tonunun ağırlıklı olduğu ince bir kazak ve siyah pantolon seçmişti. Siyah pantolunun üzerine giydiği boğazlı kazak çok hoş duruyordu. Çenesine kadar çektiğinde komik bir görünüm oluşsada küçük beden kıkırdayarak düzeltmişti onu. Kahvaltılarının ardından taht odasına adımlamışlardı. Küçüğü sıkılmamak adına kendi için bir kalem kağıt almış onlarla uğraşıyordu. Hatta buna direkt Kralını çiziyordu da dene bilirdi. Renklendirme için Taht odasından çıkarak odasına gitmiş aldığı boyalarla geri döneceği sırada Bay Choiyle karşılaşmıştı. Kralın ona olan sert tavrından sonra onu görmemişti, şimdi de bir şeyler olacağını hissettiğinden tedirgindi.

"Ah-Jeongguk, ben de seni arıyordum. Gitmemiz gerek"

"Bay Choi? Nereye ve neden gitmemiz gerek? Sizinle bir yere gitmeyi düşünmüyorum"

"O, seni bulmak üzere, seni götürmem gerek"

"Kralıma haber vermeliyim, o beni bulsa bile bir şey yapacağını düşünmüyorum, yapamaz, lakin ben kendisinden itinayla özür dileyeceğim. Acısını geçirmek için bir evlat sahiplenmesine bile yarımcı olurum, zira ona karşı çok kötü hissediyorum. Üzgünüm"

Bir-birinin ardına sıraladığı hızlı cümleler, Bay Choiyi bıktırmış, onu götürmenin bir yolu olarak, kılıcını kınından çkararak tutacak kısmıyla sertçe ensesine vurmuştu, ensesi bu darbeyle kanamağa başlamasıyla, Jeongguk anı darbeyle yere yığılmıştı. Canı feci şeklde yanmıştı, gözlerindeki yanmayı hissede biliyordu. Uyanık olmaya, bir yardım istemğe çalışıyordu, lakin acısı fazla geliyordu. Bilinci yavaş, yavaş yok olurken, sürüklendiği hissettiği son şeydi. Bunun olacağını düşünmemişti.

Kralın Küçüğü(DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin