"Gi-girmemeliyiz tabii ki! Bu... Bu delice! Aklınız alıyor mu?!" diye bağırdım. Çünkü aşırı stresliydim, gergindim, telaşlıydım ve korkuyordum.
"Hadi ama Cheon... O kadar da korkunç değil. Yani, evet. Haklılık payın var, herkes böyle bir şey yaşamıyor. Ama asıl önemli noktada bu. Herkes yaşamıyor!" ~Haneul
"Evet! O yüzden girmeliyiz!" ~Yuin
"Hadi Cheonsa unnie, korkma." ~Balam
"Balam, sen korkmuyor musun?" ~Cheonsa
"Hayır." ~Balam
"Soojin, bir şey söyle." ~Cheonsa
"Oraya girmek istiyorum Soya sosum." ~Soojin
Tanrım... Beni sınıyor musun?
"Hadi Sheonsha unnie! Hep birlikte olacağız!" ~Haerin
"Ya olmazsak? Orada başımıza ne geleceğini bilmiyoruz!" ~Ruby
Sonunda bana katılan biri!
"Sağol, Ruby." ~Cheonsa
"İkinizde korkaksınız. Korkak tavşan ve korkak civciv! Ben giriyorum." ~Yuin
Yuin'in hareketlenmesi ile önüne geçerek onu durdurdum.
"Hemen karar vermemeliyiz Yuin!" ~Cheonsa
"Cheon, birlikte olacağız. Hep birlikte giriyoruz. Hadi." ~Haneul
Yuin'i durdurmam bir işe yaramamıştı, Ruby de dahil hepsi kapının önüne geçmişti. Bense arkalarında durmuş, bir bina büyüklüğündeki kapıya bakıyordum korkan gözlerle.
"Hadi Sheonsha unnie!" ~Haerin
"Benim adım Cheonsa!" ~Cheonsa
Yanlarına gittiğimde Haneul unnie kapıyı açtı ve kimlere tutunduğumu bilmesem de, iki kişinin sırtından kıyafetlerine sıkıca tuturanarak bende onlarla beraber içeri girdim.
Burası... Çok kötü. Korkutucu! Basık! Birileri var ve korkutucu görünüyorlar! İstemiyorum! Geri dönmek istiyorum!
"Ka-kapı! Kapıyı açın! Geri dönmek istiyorum! Lütfen!" kapının kolunu tuttum ve ne kadar zorlasam da açılmayışı ile ağlamaya başladım. Stres ve korku şu an o kadar çok üstüme sinmişti ki, ağlamaktan başka bir şey yapmıyordum bunları üstümden atmak için.
"Cheonsa, tamam. Sakin ol." ~Haneul
"Geri dönmek istiyorum! Bu tarafa geliyorlar!" ~Cheonsa
"Kim?" ~Soojin
"Oradalar! Sokağın başında!" ~Cheonsa
"Orada kimse yok Cheon." ~Ruby
Ruby'nin dediği şeyle, hâlâ kapıyı açmaya çalışıp ağlarken, kafamı yavaşça arkama doğru çevirdim. Ama oradalar... Ne demek yok? Görmüyorlar mı? Ben... Ben deliriyor muyum?
"O-oradalar... Ne demek kimse yok? Oradalar! Görüyorum!" ~Cheonsa
"Cheonsa unnie, beni korkutuyorsun." ~Yuin
Ama... Oradalar. Bu tarafa geliyorlar. Yaklaşıyorlar...
Yüzleri karanlıkta görünmeyen adamlardan birinin ağzının açıldığını görebildim sadece. Bir şey mi diyecekti? Gerçekten delirdim mi?
Bir anda çok tiz bir sesle çığlık atmaya başlaması ile, kulaklarımı kapattım çünkü canım yanıyordu. O tiz sesi, kulaklarımı kanatabilirdi.
Kulaklarını kapatan sadece ben değildim, kızlar da kapatmıştı. Onlar da duyuyordu bu korkunç, can yakan sesi.
Daha fazla dayanamadım ve kulaklarımı kapatarak kapıdan uzaklaşıp, canımın acısı ile bende bağırdım ve yüzleri karanlıkta gözükmeyen ama o iğrenç sesin sahibi olan adamı ve hiç bir şey yapmadan duran o diğer adamı ittim.
İkisi de toz bulutu gibi kaybolmuş, o can yakan, iğrenç ses sona ermişti.
"Tanrım... Duyma yetimi kaybettim sanırım." ~Haerin
"Ah... Çok acıyor." ~Yuin
"Kanamıyor, değil mi?" ~Soojin
"Yok, yok. Kanamıyor." ~Haneul
"O da neydi öyle?" ~Ruby
"Ve nereden geldi?" ~Balam
"O adamlardan..." ~Cheonsa
"Orada... Gerçekten birileri mi vardı?" ~Yuin
"Buradan gitmeliyiz, Cheonsa haklı." ~Haneul
"Kapı açılmıyor." dedim, düz bir şekilde. Burada kalmıştık. En başında beni dinlemelilerdi.
"Kapının kolu aynı yerde ve aynı şekilde ama kapı küçülmüş. Baksanıza. Bina kadar değil, normal bir kapı kadar olmuş." ~Balam
"Şimdi ne yapacağız?" ~Soojin
"Unnie?" ~Cheonsa
"Imm... Sanırım etrafa bakınsak iyi olacak. Burası çok karanlık. Belki ileride başkaları vardır. Çünkü yoldan araba bile geçmiyor." Haneul unnie yürümeye başladığında, hepimiz onu takip ettik ve peşinden yürümeye başladık.
Soojin'in elini tutuyordum çünkü kendimi kesinlikle güvende hissetmiyordum. Burada çok garip şeyler oluyordu.
Biraz ileride sokak lambası gördüğümde karanlıktan kurtulacağımızı fark ettim. Hiç değilse bir sorunum azalacak, yerine 999 tanesi kalacaktı.
Sokak lambasının altına geçtiğimizde, hepimiz birbirimize garip bakışlarla bakmaya başladık.
"Yaa... Hepinizin beti beyazı atmış unnieler." ~Yuin
Herkes garip görünüyordu, Yuin haklıydı. Bu garipliğe karşı bileğimdeki bilekliğe baktım.
Bilekliğimde renkli ipe dizilmiş, renkli boncuklarla Sunshine yazıyordu. Ama hiç bir renk yoktu. Tamamen beyaz ve grinin tonlarından oluşuyordu.
"Burası... Tamamen renksiz." dedi Balam, etrafına, kıyafetlerimize ve bize bakarak.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑪𝑶𝑳𝑶𝑹 ⚜𝐸𝑁𝐻𝑌𝑃𝐸𝑁⚜ ✔
Fiksi PenggemarAşık olmadan renkleri göremeyeceğinizi düşünün; kim bilir o kişiyi ne zaman ve nasıl bulacaksınız? Nerede olduklarını bilmeyen bir grup genç kız ve orada uzun zamandır mahsur kalan diğer insanlar, karşılaştıkları garip olaylar karşısında ne yapacak...