13. Bölüm

127 13 51
                                    

"Gelmediler mi daha?" ~Cheonsa

"Başka kimse yok mu? Neden bana soruyorsun?" dedi, çemkirerek. Yarım saatte bir gelip ona soruyordum ve bu onun için sıkıcıydı. Ama başka bilen de yoktu ki.

"Ona bu şekilde davranamazsın. Kız sana yemek bile getirdi. Gelip gelmediklerini söylemek bu kadar zor olamaz." Hyeomi'nin arkadan gelmesi ile, kendimi suçlu hissetmiştim. Bunları duymasına gerek yoktu.

"Gelmediler. Şimdi ikinizde gidebilirsiniz." demekki Bezgin Sapık Ajusshi'den daha gıcık erkekler de varmış.

"Gel, Cheonsa-shi. Gidelim. Geldiklerinde seni bulurlar." ~Hyeomi

Hepsi keşif ekipleri olarak dışarı çıkmıştı. Hyeomi unnie-nim dışında tanıdığım kimse kalmamıştı. Çocuklara da şu an büyükler bakıyordu ve büyüklerin yanına yaklaşmam demek, kaos demekti.

Hyeomi unnie ile birlikte nöbet kulesinden indik ve bana revire gitmem gerektiğini söyledi. Oraya gitmem tehlikeliydi bence. Neden gitmem gerektiğini de bilmiyorum.

"Senin bezgin suratlı, büyüklerden dayak yemiş. İlaç kaçırmak kolay bir şey değil, o ilaçlar daha ağır hastalanan olursa diye çok önemli. Sonuçta, burada her şey çok sınırlı. Dayak yiyeceğini bile bile neden ilaç kaçırdı anlamıyorum. Bu bir kural. Daha kötü bir ceza almadığı için şanslı." ~Hyeomi

"Be-beni revire götür! Nerede olduğunu bilmiyorum!" ~Cheonsa

"Ah, üzgünüm. İşim var. Olmasa seni götürürdüm. Jungwon gelmeden bitirmem gerek işimi. İnanki vaktim olsa seni oraya götürürken anlatırdım bunu." ~Hyeomi

Uzaklaşmaya başladığında, peşinden koştum ve ona yetiştim.

"Ama nerede olduğunu bilmiyorum! Tek başıma gidemem! Burası çok büyük!" ~Cheonsa

"Yapma, sabah seni oraya götürdük Cheonsa-shi. Yerini biliyorsun. Hem, ben özür dilersin diye demiştim. Sonra da dileyebilirsin. Neden bu kadar umrunda ki? Onu önemsiyor musun? Onun gibi birini mi?" ~Hyeomi

Ben... Sabahı hatırlamıyorum ki. Adeta bir boşluk var zihnimde. Revirin nerede olduğunu bilmiyorum.

Koşarak Hyeomi unnie-nim'in yanından uzaklaştım ve etrafta gördüğüm ilk büyüğe revirin yerini sordum. Tabii ki de bana cevap vermemiş, kızgın gözlerle bakıp, çekip gitmişti yanımdan.

Son çareyi çocukların yanına giderek aradım. Sonuçta gençlerden kimse yoktu. Büyükler de yüzüme bakmıyordu. Bana yardım edebilecek bir tek onlar vardı. Tek sorun, dışarıda bir kaç çocuk bulmaktaydı. Büyükler oradaysa kesin bir kaos çıkardı bu sefer.

"Revirin nerede olduğunu biliyor musunuz?" ~Cheonsa

"O ne?"

"Orası neresi?"

"Yaralara bakılıyor, hasta olunca gidiyorsunuz. Küçük bir hastane gibi." dedim, telaş içinde.

"Biz düşünce, Heeseung hyungun bizi götürdüğü beyaz oda mı?"

"Orayı biliyorum! Yaralarımızı sarıyorlar!"

"Seni oraya götürebiliriz noona! Gel!"

Küçük ayakları ile o kadar hızlı koşuyorlardı ki, telaştan içim titrerken onlara yetişmek benim için çok zordu.

"Burası."

"Teşekkür ederim! Çok teşekkür ederim!" ~Cheonsa

"Görüşürüz noona."

"Görüşürüz."

Evet, görüşürüz. Akşam yemeğinde sizi almaya geldiğimde...

Bezgin Sapık Ajusshi'yi içeride, büyüklerle beraber yüzü yara içinde görmemle, koşar adımlarla içeriye daldım.

"Sen nasıl-" ~Heeseung

Dolan gözlerimle ona sıkıca sarıldım. Benim yüzümden bu haldeydi. Gerçekten bildiği halde ilaç kaçırdı. Ben bilmesem de, o biliyordu ve tereddüt etmeden bunu yaptı.

"Ya... Yeter, tamam. Uzaklaş." ~Heeseung

Kollarımı çekip, bir adım uzaklaştım ve ikimize de sinirle bakan büyüklere baktım.

"Hasta gibi görünmüyor."

"Şey... Sabahki olayları hatırlamıyorum. Rahatsızlık vermiş olmalıyım. Özür dilerim." ~Cheonsa

"Aptal velet..." ~Heeseung

Boşuna endişelenip gelmişim, geri dönebilirim.

"Saldırı altındayız!! Canavarlar burada!!"

Duyduğumuz sesle, büyükler hemen dışarıya çıkıp bakmıştı. Birinin yere yığılması ile, diğer ikisi içeri girip, kapıyı kapamışlardı.

Ne... Ne oluyor? Şimdi... Çocuklar? Onlar güvende mi?! Bizimkilerin silahları vardı, onların güvende olduğuna emin olabilir miyiz?!

"Ağlama." beni yanına çekip, elimi tutmuştu. Büyükler kapıyı açacaklarını işaret edip, koşmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorlardı. O kadar hızlı koşabilir miydim ki?

"Sana engel olurum. Hızlı koşamam." diyip elimi elinden çekmeye çalışsamda, git gide daha çok sıkıyordu elimi. "Velet aklınla bir şeyler düşünüp, konuşma. Kes sesini." dedi.

Kapı açıldığında koşmaya başlamıştık, hiç durmadan. Etrafta kanlar içinde yatan büyükleri gördükçe koşan adımlarım ağırlaşıyor, yavaşlıyordu.

"Koşsana!" beni daha fazla çekiştirmesiyle, ayaklarım birbirine dolanmış, yere düşmüştüm.

Olacak şey değildi, böyle bir anda, böyle bir durumda sakarlığım yine önplandaydı anlaşılan.

"Bırak! Git! Asıl sen koş! Ne bekliyorsun?!" diye bağırdım, bacaklarımdaki abartılacak yaralarla ayağa kalkmaya çalışırken.

"Saçma sapan konuşma huyun yok mu, beni deli ediyor!" ~Heeseung

"Koşamam! Git! Kendini kurtar en azından! Çocukların orası güvenli olmalı! Orada buluşalım! Ben saklanarak gelirim!" ~Cheonsa

Aslında sürünerek bile çok zordu gelmem. Kıpırdatamayacak kadar acıyordu. Diz kapaklarım adeta kan boşaltıyordu.

Hâlâ tuttuğu elimi bıraktı ve bir kaç koşar adımla hızlanmaya başladı.

Tanrım... Lütfen bana bir güç ver, kalkmam gerek. Ölmek istemiyorum.

Arkamdan gelen garip seslerle, o tarafa döndüm. fazla kolları ile bir örümceği andırıyordu. Ama daha korkunç olanından... Hemde çok korkunç...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝑪𝑶𝑳𝑶𝑹 ⚜𝐸𝑁𝐻𝑌𝑃𝐸𝑁⚜ ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin