"Onların iyi olup olmadığını nereden bileceğiz?! Bana bir şey söyle! Yürüyebiliyorsan çocuklarla ilgilen, diyip beni bırakamazsın!" diye bağırdım, peşinden bir-iki koşar adım atıp, kolundan tutup onu durdururken.
"Bilemeyiz! Bilsekte, iyi olmadıklarını biliriz! Anlıyor musun?! Dışarısı cehennem gibi! Her taraf canavar kaynıyor! Kapıya vuran lanet olasıların sesini duymuyor musun?!" diyerek, sertçe çekti kolunu elimden.
"Nereye gidiyorsun?! Bütün çocuklara nasıl bakmamı bekliyorsun?! Bir şeyler isteyip duruyorlar, ağlıyorlar, korkuyorlar ama ben hiç bir şey yapamıyorum!" ~Cheonsa
"O zaman sende onlarla ağla! En iyi yaptığın şey aptal ve sinir bozucu bir velet olmak! Git ve onlara katıl!" ~Heeseung
Etraftaki, işi daha hafif olan büyükler, durup bize bakmaya başlamışlardı garip gözlerle.
Arkamı döndüm ve hızlı adımlarla, etraf bulanıklaşsada çocukların yanına gittim.
Ağlayan küçük çocuklardan birini kucağıma aldım ve susturmak için her türlü yolu denedim. Birini susturamıyorken, diğer dördünü nasıl susturacağım?
"Bende mi ağlayayım? Benim ağlamamı ister misin? Tamam. Hadi beraber ağlayalım." diyip, yalandan, ağlıyormuş gibi yapmaya başladım. Çocukta bunun şaşkınlığı ile ağlamayı kesmişti. Sonrasında onu güldürmek için çok daha başka yollara başvurdum, zıplamak, yüzümü garip şekillere sokmak gibi. Neyseki işe yaradı.
Bir çok farklı şekilde, diğer çocukları da susturmayı başardım ve bunun rahatlığı ile diğer çocukların istedikleri bir şey olup olmadığını sormaya başladım.
Onların da bir isteği olmayınca, daha küçüklerin yanına oturdum ve onları oyun oynarken izlemeye başladım.
Bu şekilde bir kaç saat daha geçmiş, bir kaç büyüğün yardımı ile çocukların karnını doyurmuş, onları erkenden uyutup, buradaki diğer herkesle yemeğe oturmuştum.
"Çocukları alt kata götürmeliyiz. Burada çok ayak bağı oluyorlar." dedi, büyüklerden biri.
"Evet. Daha iyi olur." dedi, büyüklerin lideri. O da Jungwon gibi, diğerlerine göre daha gençti. Galiba 30'una yeni girmişti. Hyeomi unnie-nim ve diğer kızlar konuşurken duymuştum.
Alt kat nasıl bir yerdi ki? Nereden iniliyordu?
"Alt kat onlar için güzel bir yer değil. Daha önce de oradaydılar, orayı sevmiyorlar. Rahat olamıyorlar." dedi Heeseung, daha önce görmediğim bir ciddiyet ve canlılıkla. Gözleri endişe ve sinirle bakıyordu yine ama daha canlılardı. Uykulu, bezgin değillerdi.
Orası bu kadar kötüyse çocuklar için, neden oraya insinler ki? Burada bile huzursuzlar çünkü güneş ışığı yok, çocuklar renkleri görebiliyor ve şu an buranın havasızlığı ve koyu tonları onları boğuyor.
"Onların rahatını düşünecek halde miyiz?! Şuraya bak, kaç kişi kaldık?! 40 genç vardı, 2 kişi kaldınız! 80 yetişkin vardı, 63 kişi kaldık! Çocuklardan hiç bir şey eksilmedi çünkü herkes onlar için kendini ortaya koydu! Ne işe yarıyorlar ki?! Sadece yemek ve ilaç gibi kısıtlı şeyleri tüketiyorlar! Küçük canavarlardan farkları yok!" diye bağırdı, aramızda tek lider olan, büyüklerin lideri.
"Çocuklar burada kalacak. Size bir sorun çıkardıkları yok. Kendi kendinize senaryo kuruyorsunuz. Ayak bağı mı? Durdukları köşeden ayrılmadılar bile! Saatlerdir onların yanlarındaydım. Hepsi ile teker teker ilgilendim. Size göre bende bir çocuğum. Benimle onların arasındaki yaş farkı kadar, sizinle de benim aramda yaş farkı var. Ben ayak bağı mıyım? Yapabileceğim tek şey onlara bakmak ve bunu yapıyorum. Onların da yapabileceği tek şey sözümü dinlemek ve bunu yapıyorlar. Alt kata falan gitmiyorlar." ~Cheonsa
"Sen kim oluyorsun da işimize karışıyorsun?!" diye ayaklandı, iri yarı biri.
Tabii ki de korkmuştum. Benim iki-üç katım falandı. Üstelik, burada en az konuşma payına sahip olan kişi bendim. Bunları söyledikten sonra, korkmam normaldi.
"Sen kim oluyorsunda ona bağırıyorsun?" ~Heeseung
"Ne bu? Dayanışma mı şimdi? Haklısın, sende bir çocuksun. Yemeğini onlarla yemeliydin. Şimdi kalk ve onlarla birlikte uyu." diyerek, önümdeki yemek dolu tabağı bir kerede çekip aldı, büyüklerin lideri.
"Öyle mi? Beyin yaşına da bakıyor muyuz? Bakıyorsak, sizde önceden yemeliydiniz." dedi ve ayağa kalkarken, az önceden beri konuşanların tabaklarını devirmek amaçlı, hafif masayı salladı, Bezgin Sapık Ajusshi.
Yemekleri, kıyafetlerine ve yere dökülmüş, hepsi ayaklanmıştı. Bugün bu ikinciydi, gerçekten daha ciddi bir olay kopacaktı bu sefer.
Beni de kaldırmış, büyüklerin onu öldürecek gibi olan bakışlarına aldırmadan ilerlemeye başlamıştı.
Burası sığınağın içindeki bir sığınaktı. Büyük sığınak bir mahalle kadardı. Burası ise bir site kadar.
Hâlâ çok hızlı yürüyemiyordum ama büyüklerle kavgaya kalmamak için, hızlı olmalıydık. Bu yüzden beni elimden tutup sürükleyerek hızlandırmaya çalışıyordu.
Ön köşede durduğumuzda, yere oturdu. Bende mecburen, ellerimiz hâlâ birleşik olduğu için acıyan dizlerime biraz katlanarak yanına oturdum.
"Teşekkür ederim. Bunu yapmak zorunda değildin... Sonuçta, haklıydı." ~Cheonsa
"Haklı falan değildi. Onlara göre yaşın küçük diye, gerçekten küçük müsün?" ~Heeseung
"Sende öyle diyorsun. Ne fark ediyor ki? Beni öyle görmüyor musun?" ~Cheonsa
"Ben seni-... Ah... İşte bu, ben bundan bahsediyorum. Bu yaptığın sinir bozucu. Bu yüzden sinir bozucu ve aptal bir veletsin. Sinirimi bozduğun için böyle diyorum. Ve evet, bana göre küçüksün. Çcoukça davranışların var. Benim yok demiyorum, sen... Sen onlardan biri gibi davranıyorsun. Bence bu özenilecek bir davranış. Sadece... Velet demem senin siniri bozuyor ve ödeşiyoruz." ~Heeseung
"Yani... Beni çocuk gibi görmüyor musun, cidden?" ~Cheonsa
"Hayır. İlla duymak istiyorsan... Fazla beklentiye girme, diğerleri gibi olamasakta sen benim sevgilimsin. Seni başka türlü görme imkanım yok. Ben senin sayende bu dünyadaki renkleri görüyorum." ~Heeseung
"Hm... Anladım." dedim, kızarmış yüzümü saklamaya çalışırken.
Az önce, kaçarken, birleşmiş olan ellerimize baktım. Farkında değil miydi? Farkında olsa, çeker miydi elini?
Fazla baktığım için, o da merak edip bakmıştı. Ama sadece gülmekle yetindi. Elini çekmedi. Bu... Bir ihtimal, bir adım daha yakınlaşmış olduğumuzun bir işareti mi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑪𝑶𝑳𝑶𝑹 ⚜𝐸𝑁𝐻𝑌𝑃𝐸𝑁⚜ ✔
FanfictionAşık olmadan renkleri göremeyeceğinizi düşünün; kim bilir o kişiyi ne zaman ve nasıl bulacaksınız? Nerede olduklarını bilmeyen bir grup genç kız ve orada uzun zamandır mahsur kalan diğer insanlar, karşılaştıkları garip olaylar karşısında ne yapacak...