"Bana aptal diyorsun ama sen de az değilsin." ~Cheonsa
"Velede bak, bana aptal mı diyorsun sen?" ~Heeseung
Yine duvarla onun arasında kalmıştım. Onu itsem, nereye kaçabilirim ki?
"Demedim aslında. Az değilsin dedim. Ama aptalsın demedim. Ee... Aa, yıldız kayıyor, bak!" ~Cheonsa
Ben kayan yıldıza bakmaya çalışırken, o bir saniye olsun gözlerini benden ayırmamıştı. Yıldız bir yalan ya da kaçabilmek için bahane değildi. Bunu onun da görmesini istemiştim.
"Bakmadın... Dilek tutabilirdin." ~Cheonsa
"Çocukça şeylere inanmaktan vazgeç." ~Heeseung
"O çocuklar seni tanıyor... Onlarla oyunlar oynadığını söylediler." ~Cheonsa
"Ne olmuş?" ~Heeseung
"Bu çok... Şirin." ~Cheonsa
"Şirin? Şirinlik ve ben, iğrenç. Midemi bulandırma." sonunda çekilmiş, beni rahat bırakmıştı.
"Neden ki? Bu kötü bir şey değil." ~Cheonsa
"Sunoo gibisin, cidden!" ~Heeseung
"Evet, herkes bunu söylüyor. Biliyorum onun gibi olduğumu. Onunla büyüdüm. İsmi kuzen ama abim." ~Cheonsa
"Ona fazla bağlısın..." ~Heeseung
"Ne demek bu şimdi? Çok normal değil mi? Abim diyorum." ~Cheonsa
Sokaktan tanıdığım değil, bir şey değil. Ne demek istiyor bu Bezgin Sapık Ajusshi?
"Boşver. Bak, vakit yaklaşmış. Diğerlerini uyandır ve sende uyu. Ben onlar gelince gelirim." ~Heeseung
"Sana güvenmiyorum. Ya sen gidip uyandır, ya da sabaha kadar buradayız." ~Cheonsa
"Tamam. Yine sabaha kadar buradayız." diyerek, yeniden bezgin bir bakış attı bana.
Cidden beni başından gönderip, yine uyumayacaktı. Az pislik değil... Bezgin Sapık Ajusshi.
"Bakma, bakma! Sapık! Beni duvarla arana falan alıyorsun, işine geliyor tabii! Odun kılıklı!" ~Cheonsa
"Bana bak velet, seni buradan aşağı atarım!" ~Heeseung
"Hâlâ velet diyorsun işte! Odun!" ~Cheonsa
Bunun bir nöbet olması gerekiyordu, kavga değil.
Saçlarımı çekince, elinden kurtulmak için diğer elini ısırdım.
"Ah! Ne ısırıyorsun?! Köpek misin sen?!" ~Heeseung
"Bırak saçlarımı, odun!" ~Cheonsa
Yanlışlıkla ayağıma basınca, kendi saçlarımı tutarak onu sertçe ittim. Düşmemek için beni tutunca, bende onunla birlikte, onun üstüne düşmüştüm.
"Ah... Kafamı vurdum... Acıyor." ~Heeseung
Ağlamaya başlamıştım. Çünkü uykum vardı, saçımı çok çektiği için kafa derim acıyordu, burası beni her geçen gün daha çok korkutuyordu, diğerlerini gördükçe onlar gibi olamadığımız için üzülüyordum... Bir sürü nedenim vardı ve şimdi patlamıştım. Hiç sırası değildi ama ne yazıkki bende dediği gibi, aptaldım.
"Ne-... Ne oldu?! Ya, ağlama. Özür dilerim. Çok mu canını yaktım?" ~Heeseung
"Diğerleri gibi olmak istiyorum... Neden beni sevmiyorsun ki? Neden beni küçük bir çocuk gibi görüyorsun?" ağlarken sordum, hâlâ üstünden, yerden kalkmamışken.
"Kalk üstümden. Bende canın yandı sandım." ~Heeseung
Üstünden kalkıp, hızlı davranarak kapıyı açtım ve merdivenleri aynı hızda inip, kulübeye gittim.
Balam'ın Bakış Açısından
"Neden uyumuyorsun?" arkamdan gelen sesle, korkudan yerimde sıçradım. Bu saatte olması korkutucuydu. Normalde korkmazdım.
"Biraz hava almak istedim. Sen?" ~Balam
"Uyandım ve bir baktım, Jay hyungun biricik kardeşi yok. Bende dedim ki-" ~Sunghoon
"Hazır fırsat bulmuşken ona sulanayım, mı dedin?" ~Balam
"Nereden bildin?" ~Sunghoon
"Ben bilirim." ~Balam
Biz gülüşürken, bağırışma sesleri duymamızla, kafamızı kaldırıp nöbet kulesine baktık. Onlar orada ne yapıyor?
"Onlar kavga mı ediyor?" ~Sunghoon
"Sanırım... Nöbet tutuyor gibi durmuyorlar." ~Balam
Birbirimize baktık ve tekrar gülüşmeye başladık. Bu komik değildi, neden gülüyorduk ki?
"Gel, sarılayım. Belki rahat uyursun." ~Sunghoon
SARILMAK MI?! OLUR, OLUR!
"Sen öyle diyorsan..." ~Balam
Beni kolları arasına alıp sardığında, istemsizce gülümsedim. Abim bunu görse kesin deliye döner, Sunghoon'u da, beni de burada 500 tur koştururdu.
"Yani şimdi biz, çıkıyor muyuz?" ~Sunghoon
"Teklif eden sendin." ~Balam
"Hah, tamam. Rüya değilmiş." ~Sunghoon
Bu çocuk komik ve gülümsemesi çok şirin. Ama bazen kendini övmekten susmadığı oluyor. Haklı, kendini övmekte. Bende onu övebilirim.
İçeriye girip, tekrar uyumaya karar verdiğimizde, Cheonsa unnie ağlayarak hızlıca gelmiş ve bizden önce içeri girmişti.
"Ne oluyor?" ~Sunghoon
"Ben onunla konuşurum. Sen... O bezgin, hayattan soğumuş hyungun ile konuş." ~Balam
"Tamam. Konuşabilecek durumdaysa neden olmasın?" ~Sunghoon
Cheonsa unnienin yanına gittim ve yatağının ucuna oturdum. Sessizce ama çok ağlıyordu. Ne için kavga ediyorlardı ki? Kavga edebilecek kadar aralarında bir konuşma geçmiş miydi cidden? Yoksa sadece, tek bir kelime ile unniemi üzmüş müydü? Kavga da bu yüzden mi başlamıştı?
"Unnie... Kaldır kafanı. Nefes al. Biraz konuşalım." ~Balam
"İstemiyorum, Balam. Hiç bir şey istemiyorum." ~Cheonsa
Umutsuzca kalktım yatağının ucundan ve tekrar dışarı çıktım. Onu bu kadar üzgünken ikna etmek mümkün değildi. Normalde olsa bir-iki lütfen ile her dediğimi yaptırırdım.
Sunghoon da yüzü asık gelince, ikimizde kafalarımızı iki yana salladık. İkimiz de olumsuz sonuç almıştık.
"Yapacak bir şey yok. Heeseung hyung herkese karşı böyle. Yani, samimi olmadıklarına karşı." ~Sunghoon
"Öküzün teki, desene." ~Balam
"Yanlış bir şey yapsam, beni de gömeceksin sanırım." ~Sunghoon
"Tabii, üstüne toprak atıp, çiçek dikip, sulayacağım hatta." ~Balam

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑪𝑶𝑳𝑶𝑹 ⚜𝐸𝑁𝐻𝑌𝑃𝐸𝑁⚜ ✔
Fiksi PenggemarAşık olmadan renkleri göremeyeceğinizi düşünün; kim bilir o kişiyi ne zaman ve nasıl bulacaksınız? Nerede olduklarını bilmeyen bir grup genç kız ve orada uzun zamandır mahsur kalan diğer insanlar, karşılaştıkları garip olaylar karşısında ne yapacak...