22. Bölüm - Minik Bir Buse

187 9 7
                                    


Yirmi yedi yıl önce...

"Harun sen bizi dinliyor musun?" Diye sordu Güliz. Büyük bukleli sarı saçlarını savurdu. Harun dalıp gittiği masanın karmakarışık desenli örtüsünden başını kaldırdı. "Dinliyorum Güliz. Ne diyordunuz?" Dedi. Masadakiler küçük ama efendi bir kahkaha attılar. Güliz onları susturup "Diyordum ki Çarkıfelek'teki Yasemin Koşal çok güzel bir kadın değil mi? Sarışın,uzun boylu..." Diye sordu. Ama Harun pek oralı değildi. Sadece başını evet anlamında sallayıp geçti. Niyazi olduğu yerde biraz daha gevşeyip Güliz'e döndü. "Yoksa sen de ona benzeyeceğim diye mi böyle yaptırdın saçlarını?" Dedi ve bir kahkaha patlattı. Masadaki Necla ve Aynur, Niyazi'ye kötü bakışlar attılar. Sonra Niyazi Harun'a dönüp "Harun'a bir şey sormayın. Bu sıralar kafası pek dalgın. İktisat dersinden kalacak diye ödü kopuyor." Dedi. Necla alayla Niyazi'ye döndü. "Keşke sen de birazcık endişelensen fena olmazdı. Nedir bu rahatlık sende ki? Yoksa harç paranı ödeyecek zengin bir ailenin yanına mı taşınıyorsun?" Dedi. Aynur ve Güliz güldüler. Ama Niyazi hiç umursamadan çayından aldığı yudumu keyifle içti. "Rahatım çünkü babam Almanya'da çok büyük bir iş bağladı. Beni bir sene daha idare ettirebilecek bir iş. Sen kendin için tasalan." Dedi.

Necla ve Aynur göz devirdiler. Arabanın biri son ses Bendeniz'in şarkısını çalarak geçti. Kızlar kimin sürdüğüne bakmak için kafalarını biraz öne çıkarıp gülüştüler. Ama bunların hiç biri Harun'u güldürmüyor, eğlendirmiyordu. Bu tasasız gençlerin bilmediği çok daha derin sırlara ve dertlere sahipti. Burada durup gamsız gibi gülüp eğlenmek ona ağır gelmeye başlamıştı ki birşey oldu. İlk defa gözünü diktiği masa örtüsünden ayırıp başka yere baktı. Genç kızın biri yanından geçerken fularını düşürmüştü. Mor ile lilanın karıştığı fular rüzgarda sürüklenmeden Harun onu yakaladı. Hızla onu düşüren kıza seslenecekti ki kız, sanki fark etmiş gibi rüzgarda dağılan saçlarını yokladı. Sonra durup arkasını döndü ve biraz ileride onu bekleyen genç beyefendiye baktı. Beyaz tişörtünün üstüne kendinden kat be kat büyük kırmızı kadife bir ceket giyinmişti. Altında yine kendinden büyük ve bol bir blue jean vardı. O zamanların en meşhur pantolonlarıydı. Hatta stickerları bile satılır, onlardan defter yapılırdı. Gencin saçları oldukça düzgün taranmış ve jölelenmiş olsa da biraz dağılmıştı.

Kız rüzgarda dalgalanan saçlarını tutarak Harun'a doğru gülerek yaklaştı. Gözleri büyükçe ve ışıl ışıldı. Burnu orta ama kemikliydi. Dudaklarında hafif kırmızı bir ruj sürülüydü. Uçucu esansı rüzgarla beraber saçlarından azad olup Harun'a doğru koştular. İncecik yazlık elbisesinde yeşil üzerine minik beyaz çiçekler vardı. Dizlerinin altına kadar iniyordular. İnce ayak bileğine sardığı sandaletinin bağcıkları çantasınındaki gibi kahverengiydi. Harun o ana büyülenmiş gibiydi. Ne elindeki fuları uzatabildi ne de başka bir şey yapabildi. Kız minnetle gülümseyerek Harun'un elinde tuttuğu fuları aldı. Sonra masadan gelen sesle gözlerini Harun'dan çekip sesin sahibine baktı. "Elif.. Gelsene..." Dedi Güliz. Elif'ti demekki adı. Adı gibi narin ve uzunca boyluydu. Kibar hareketlerle masaya ilerledi. Güliz hemen ayağa kalkıp arkadaşını kucakladı. Sonra ona bir sandalye çekti.

Harun sonunda dünyaya dönebilmiş ve Elif'in ardından masaya gelmişti. Güliz onu tam da Harun'un karşısına oturmuştu. Onu şimdi daha iyi görebilirdi. "Nerelerdesin sen ya?" Dedi Güliz. Bir kez daha Elif'e sarıldı. "Buralardayım canımın içi. Derslerim biraz yoğun olduğundan seni aksattım. Affet beni." Dedi üzülerek. Ama Güliz gülümsedi. "Öyle şeyin lafı mı olur? Sen yeter ki iyi ol." Sonrasında Elif de gülümsedi. Gülümseyince güzelliğine güzellik katıyordu sanki. Yüzü daha bir aydınlanıyor, bilmediği dünya renkleri onun üzerinde raks ediyordu. Güliz sanki bir şeyi atlamış gibi heyecanlandı. "Sizi tanıştırmayı unuttum." Dedi masadakileri işaret ederek. Önce Necla ve Aynur'a döndü. "Elif benim mahalleden arkadaşım. Beraber büyüdük de denebilir. Bu hanımlar da benim üniversitesiteden arkadaşlarım." Sonra da Niyazi'ye döndü. "Bu da Niyazi. Çılgın Niyazi." Dedi çılgını bastırarak. Elif'in yüzünde minik bir gülümseme daha belirdi. En sonunda Harun'a gelmişti. "Bu da Harun. Sana bahsetmiştim." Dedi. Ama Harun onun nasıl bahsettiğini umursamadı. Düşündüğü tek şey bu harika insanın kendinden haberi olmasıydı. "Öyle mi?" Dedi Elif önce Güliz'e bakarak. Sonra yıllardır tanıyormuş gibi elini karşısındaki Harun'a uzattı. "Merhaba. Memnun oldum,ben de Elif, Elif Kaya."Dedi.

Kaderimin OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin