~...ESKİDEN...~

169 13 6
                                    

     Uzun zamandır kimseyle bukadar yakınlaşmamıştım. Kendime bu kadar yeter dur dediğim anda kafamı hafifçe geriye çektim. Karşımdaki kişi bunu anlayıp benden uzaklaştı. Gözlerim açıldığında ilk Ateş'i gördüm. Bir ayağı öyle hızlı sallanıyordu ki ayağı ile beraber vücudu da sallanıyordu. Yüzünde öfkeli bir ifade vardı. Sonra bakışlarım Kıvanç'ın bakışları ile birleşti. Sude sesini biraz yükselterek "Seni öpen kimdi?" Dedi. Beni öpenin kim olduğunu biliyordum. "Kıvanç." Dedim. Kıvanç kıvrılmış dudaklarını biraz daha kıvırdı. Doğru bildin dermiş gibi kafasını salladı ve bana göz kırptı.

     Sandalyeden kalkıp Kıvanç'ın yanına oturdum. "Dans etmek ister misin?" Kıvanç'ın sorusunu cevaplamak için ilk önce Ateş'e döndüm. Gerçekten bakışlarıyla beni yakıyordu. "Sanmıyorum. Galiba çok önemli bir işimiz var." Kıvanç verdiğim cevaba somurtarak karşılık verdi. "Beş dakika?" Bakışları öyle etkileyiciydi ki ona hayır diyemedim. "Pekâlâ, sadece beş dakika."  Tam kalkacakken Ateş kolumdan sıkıca tuttu. "Gitmemiz gerek demiştim." Göz devirip kolumu onun elinden kurtardım. Ona doğru eğilerek "Buraya beni sen getirdin. Şimdi biraz eğlen." Dedim ve Kıvanç'ın yanına geçti. Yüzü kızarmıştı. Sinir olduğu belliydi. Bunda sinir olacak ne vardı ki? Koltukların arasından geçip geniş bahçeye kurulmuş onlarca insanın üzerinde dans ettiği pistte baktım. Kısa bir dalıştan sonra Kıvanç elimi kavrayarak beni kalabalığın içine soktu.

     Burası bana eski anılarımı hatırlatıyordu. En önemlisi de o adamı. Kıvanç'ın kollarını belime doladığını hissedince pistin ortasında hareket etmeden durduğumu anladım ve vücudumu onun ve müziğin ritmine göre hareketli ettirmeye başladım. Beni etrafımda döndürdüğünde bir kaç Saniye duvara yaslanmış ve bizi izleyen Ateşle göz göze geldim. Sırtımda Kıvanç'ın kaslı göğsünü hissedince bukadar yeter dedim. Yavaşça vücutlarımızı birbirinden ayırdım ve kulağına "Hadi gidelim." Diye fısıldadım. Bu gürültüden fısıltımı duymayacağını düşündüm fakat harekete geçti ve pistten indi. Ateş hızla yanımıza gelerek "Görüşürüz dostum." Dedi ve Kıvanç'ın elini sıktı. "Yıldız kalsa olmaz mı? " Ona çapkınca bir gülüş attım ve tam konuşacağım anda Ateş lafa atladı. "Olmaz." Ardından boğazını temizledi ve sesini kalınlaştırarak devam etti. "Onunla işim var." Bana dönüp göz kırptığında yüzümü buruşturdum. Bu hareketimi Kıvanç görmüş olacak ki "Cidden kalabilirsin." Diyerek ısrar etti. "Kalmayı çok isterdim fakat..." Ateş kısık sesle "Eeee." Dedi. Muhtemelen bunu sadece ben duymuştum.

    
     Onu duymamazlıktan gelerek devam ettim. "Yeni işimiz için çalışmamız lazım." Kıvanç anlıyorum der gibi kafasını salladı ve bana yaklaşarak belimi kavradı ardından yanağıma bir öpücük kondurdu. "Artık burayı biliyorsun. Beklerim. Ateş'ten numaramı al. Fazla bekletme." Dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Ateş'in çekiştirmeleriyle evden çıktık. "Adam resmen her yerine dokundu ve sen buna izin verdin! İnanamıyorum Yıldız! İnanamıyorum!" Arabaya bindim ve "Her yerim mi? Sen ilkönce kendine bak! Kız resmen seni yiyecekti. Ben bir şey diyor muyum?" Yola çıkmadan önce kısaca bana baktı ve tekrar yola döndü. "Adam sana dayadı! O dans hareketleri neydi öyle? Nereden öğrendin onları?" Ateş'e pis bir bakış attım. "Sana ne? Ayrıca kız senin boynuna yumulmuşken gayet iyi gözüküyordun!" Ateş sinirli ve kalın ses tonuyla "Aman Tanrım, o benim arkadaşım! Anlamıyor musun?" Arkadaş? Arkadaşlar elleşiyor muydu? "Mert beni böyle ellemiyor. Nasılsa arkadaşım değil mi?" Arabanın git gide hızlandığını fark ettim. "Yavaşlasan mı?"

     Cevap gelmedi. Sabit hızla gidiyorduk fakat hala oldukça hızlıydık. "Mert veya Kıvanç'tan konuşacak mısın? Yoksa direksiyonu sağa kırıp bizi ölüme mi terk edeyim?" Sustum. Niye bu kadar sinirlenmişti ki? Bune sinir? "Ay çiçeklerinin kokusu var mıdır acaba?" Ani bir dönüşle çalılıkların arasındaki patikaya girdi. "Aman Tanrım, ne yapıyorsun! Bizi öldürecek misin?" Biraz ilerledikten sonra durdu ve "İn." Diye emir verdi. Sorgulamadan indim. İndiğim gibi ayaklarım çamura bulandı ve hızla arabaya geri oturdum. "Lanet olsun!" Ateş hızlı adımlarla yanıma geldi ve endişeli sesiyle "Ne oldu?" Diye etrafına bakındı. "Sakın ayakkabılarını arabaya değdirme!" Ayaklarımı yere geri koydum. Bana doğru eğilerek aramızdaki mesafeyi kapattı v e omzumun üzerinden uzanarak ıslak mendil aldı. "Dikkat etseydin ya." Göz devirdim. "Burada durmasaydın." Çömelip ayakkabımdaki çamuru silmeye başladı. "Ay çiçeğinin kokusu var mı bakmaya geldik." Şuan gerek var mıydı? Sadece sesli düşünmüştüm.

     Ayakkabımdaki tüm çamuru sildikten sonra vücudumu kavrayarak çamurun ötesine taşıdı. Nefesini boynumda hissetmiştim. Beni yere indirmeden önce "Biraz yürüyeceğiz, taşımamı ister misin." Dedi. Bu çok ironikti. Ben ortaklarımla ve çalışanlarımla flört etmezdim. Onun zayıf noktası kadınlara karşı koyamamasıydı. Yüzümü yavaşça onun yüzüne yaklaştırdım. "Aslında..." Kısık sesle "Bu... Çok rahatsız edici olurdu." Ateş şok içinde gözlerime odaklandı. "Öyle mi diyorsun?" Kafamı evet anlamında salladım. "Ben seni taşımak istiyorsam?" Sinir olmuştum. İnmek istiyordum işte! "Isırırım!" Kahkahalarla yürümeye başladı. "Isırsana!" Madem bunu istiyordu... Hiç çırpınmadım ve kollarımla boynundan destek aldım. Başım omzu ile hizalandığında omzuyla boynu arasındaki bir yeri sertçe ısırdım. "Acımıyor." Bu çocuğun derdi neydi? Ne bu inatçılık? Biraz daha dişlerimi sıktım. "Tamam dur! Cıvımayalım." Ben mi cıvıyordum? Hah, çok komik! Dişlerimi hala sıkarken "Bırakıyor musun?" Dedim. "Evet!" Diye bağırdıktan sonra beni yere bıraktı. Isırdığım yere bakmaya çalıştı ve ardından "Morarmış!" Diye bağırdı.

     Ona inanmayacaktım tabikii. Umursamayarak  patikayı izlemeye devam ettim. Burası gerçekten çok güzeldi. Biraz daha ilerledikten sonra bir ayçiçeği tarlasıyla karşı karşıya geldim. Bu büyüleyici güzelliğe karşı dayanamadım ve kendimi onların içine attım. Ortalıkta sadece yeşillik kokusu vardı. Üzerimde bakışlar hissedince ateşin de burada olduğunu hatırlayıp gözlerimi ona döndürdüm. "Çok güzeller değil mi?" Ateş dudağının bir kenarını kıvırdı. "Bilmem, burada daha güzel var." Kaşlarımı çatıp etrafıma bakındım. Samanlar mı güzeldi? "Gerçekten sana inanamıyorum." Sonradan beni kastedebileceği aklıma geldi. Bu cümlesi  aslında hoşuma gitmişti. Bozuntuya vermedi ve anlamıyormuş gibi davrandım. 

     Aslında Kıvanç'tan biraz hoşlanmıştım. Onun nasıl bir insan olduğunu bilmiyordum ki Ateş gibi birine benziyordu. Böyle insanları genellikle takılmalık olarak görürdüm. Takılmak bu aralar pek huyum değildi. Bu kelime benim için mazide kalmıştı. Ama artık bazı şeylerin değişmesi gerekiyordu değil mi? Daha önceden bir şans vereceksem Mert'e vereceğimi söylemiştim. Açıkçası Kıvanç Mert'ten daha çok hoşuma gitmişti. Ateş'i aklımın ucundan bile geçirmiyordum. O benim için sadece bir iş ortağıydı. Ne kadar bazen beni iş ortağı olarak görmese de. Hayatın her zaman sürprizleri olduğu gibi bugün de bana bir sürpriz yapmıştı. İçimden bir ses Ateş'in beni o eski kötü hayatıma sürükleyeceğini söylerken bazen de eskilere dönmenin kafamı rahatlatacağını söylüyordu.

Yıldızlar TutuşurkenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin