"Yıldız, gitmemiz gerek."
Ateş'in bana seslenişi beni kendime getirdi. "İçini mi ısıttı? Sanmam." Ateş'in peşine takıldığım sırada bir cümlesi beni tekrardan durmaya zorladı. "Sadece konuşmak istiyorum." Bir anda sinirle arkamı döndüm. "Konuşmak mı? Bugünü mü buldun? Sen, üniversiteye o kızla el ele girdiğini gördüğümde benim için bittin. Seninle konuşacak bir şeyim yok benim." Ateş olduğu yerde çakılı kalırken ben duvara asılı yönlendirmeler sayesinde yolu bulmaya çalışıyordum. "Senin için buradayım."
"Ben sana gel demedim."
"Gelmek istedim çünkü-"
"Ne çünkü? Ne anlatıyorsun sen ya? Boşta mı kaldın? Söylesene derdin ne senin? Söyle!"
"Gerçekten üzgünüm. Sürekli seni düşünüp durdum inan bana."
"Hah! Beni mi? Nerede o kız şimdi? Yanında mı? Arka çıkıyor mu sana? Bu konuşmamın devam etmesi için bir gerekçe yok."
"Kaç yıl geçti bilmiyorum buralara gelmek için çok uğraştım."
"Ne alaka konuyla? Her zamanki gibi yapıyorsun. Konuyu kendine çevirip duygu sömürüsü yapıyorsun."
Ateş yanıma gelip beni kolumdan tutarak kendine çevirdi. "Onunla konuşacak bir şeyin kaldı mı?" Kafamı hafifçe hayır anlamında salladım. "O zaman gidiyoruz."
"Sen kim oluyorsun da aramıza giriyorsun?"
Ateş beni bir kenarda bırakıp ona doğru bir kaç adım attı. "Adın ne senin? Daha önce göremedim de. Hani buralara gelmek için çok uğraşmıştın?" Yüzündeki pis sırıtışla ilk bana sonra Ateş'e baktı. "Oğuz. İsmim Oğuz. Kendinden başkasını görür müsün ki sen? Her akşam başka bir kızla dolaşmak bu camiada yürek ister." Ateş'in sinirlendiği açıkça belliydi. "İsimsiz birinden iyidir."
"İnsanları kullanan birinden iyidir." Ateş'in omzuna hafifçe çarparak bana doğru yürüdü. Ateş bir laf dalaşını kaybetmişti. Cebinden bir kart çıkardı ve bana uzattı. "Ya sen beni ararsın ya da ben seni. Yoksa şirketine kadar gelir-"
"Eee? Oğlum sen had falan bilmez misin? Bu ne özgüven?"
Ateş'i duymamazlıktan geldi ve konuşmaya devam etti. "Sen benim neler yapabileceğimi iyi biliyorsun." Kolidorda kıkırdama sesleri duyulduğunda sanki hiç konuşma olmamış gibi yanımdan geçip gitti. "Kim bu embesil?" Ateş'in salona doğru yürürken sorduğu soruya cevap veremedim. Yıllar sonra Oğuz ismini onun dudakları arasından duymak bir kes daha darbe almamı sağlamıştı. "Kim bu Yıldız?"
"Eski bir arkadaş."
Cevabıma bir karşılık alamadım. Kapıda duran, şık giyinmiş, beyaz takımlı, elinde ince bir defter tutan adam gülümseyerek bizi karşıladı. "Merhaba, İsimler?"
"Yıldız Akgören, Ateş Kaya."
"Yıldız hanım bir, Ateş bey ise iki yazılı koltukta oturacak."
Adama gülümseyip içeriye geçerken aklıma bir soru takılmıştı. Ateş davet almamıştı, peki ya nasıl?.. Belki de ben duymamıştım. Her şeyi bilmek zorunda değildim. Bir numaralı koltuğa oturdum. Tam podyumun karşısında olan üçlü koltuklardan birinde oturuyordum. Solumda Ateş ve onun yanında da defilenin sahibinin kardeşi vardı. Galiba ismi Nur'du. Oturduğumu gördüğü anda hemen yanıma gelerek önce bana selam verdi. "Merhaba Yıldız hanım sizi burada görmek bizim için onurdur." Ardından elimi sıktı ve büyük gülümsemesiyle gözlerimin içine baktı.
"Merhaba, beni çağırdığınız için çok teşekkürler. Burada sizlerle olmak inanın benim için çok önemli bir şey."
"İnanın ki burada oluşunuz bizi gerçekten çok onurlandırdı. Sizi pek insan tanımıyor olsa bile bu defileden sonra sadece markanız değil sizin isminiz de her yerde duyulacaktır. Bir kaç dakika sonra defile başlayacak. Defile bitiminde lütfen kulise gelin. Sizlere bir sürprizimiz var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Tutuşurken
RomanceKendini hayatı boyunca güçlü bir kadın olmaya adamış şirket sahibi Yıldız zenginliğini her zaman saklamış ve normal insanlar gibi yaşamaya çalışmıştır. Bir gün kitapçıda dolaşırken rastladığı genç adamın hayatının aşkı olacağını aklının ucundan bile...