Yukarıdaki şarkı dememe gerek var mı?Medya: Exo(Chen, beakhyun, xiumin) - For you
İyi okumalarrr
•
•
•
858 yıl önce, Goryeo
“Gitmek zorunda değilsin ki,” Haesoo, yere uzanmış olan ve kafası kucağında olan Gwang ju'nun yüzünü izlerken dudaklarından çıkan kelimelerin farkında bile değildi. Kucağındaki yüzün her bir milimini izlemeye dalmışken dudağından dökülen kelimeler nedeniyle karanlıkta izlediği yüze ait olan bir çift mavi gözün açıldığını çok geç fark etmişti. Gözleri, gözlerine kenetlendiğinde derin bir nefes aldı Haesoo. “Yani... İçimde kötü bir his var ve ben o hisse engel olamıyorum. Neden bilmiyorum ama... Gitmeni hiç istemiyorum.” Gwang ju bir süre Haesoo'nun yüzünü izledikten sonra dudaklarını araladı konuşmak için.
“Sana olan sevgim kelimelere yetmeyecek kadar üst düzeyde bir sevgi. Sanki... İlahi bir duygu. Ama Haesoo... Sana ne kadar değer versem bile şunu bilmelisin ki... Ben gitmeliyim. Gerekirse orada ölürüm ama yine de gitmeliyim. Bu benim için bir fırsat küçüğüm. Küçüğüm diyorum bazen sana çünkü küçüksün. Daha yirmi yaşına yeni girmiş genç bir hanımsın ama ben senin aksine otuzlarında olgun bir adamım. Seninle görüşmem yasalarca uygun bile değil, biliyorum. Ama bu kimin umurunda ki?” Hafifçe güldükten sonra ciddileşip devam etti. “Yani asıl konumuza gelirsek demek istediğim şu; Bu benim için büyük bir fırsat. Anneme, babama, kardeşime ve tüm Goryeo'ya kendimi kanıtlamam için büyük bir fırsat. Bu fırsatın ellerim arasından kayıp gitmesine izin veremem. Vermeyeceğim de.”Haesoo, ne söylerse söylesin Gwang ju söyleyeceklerini dinlemeyeceği için derin bir nefes alıp başını salladı teslim olurcasına. Gwang ju, bu hareketine gülümsediğinde bu gülümsemesi çok kısa sürdü çünkü Haesoo'nun morali çoktan bozulmuştu. “Haesoo,” Tek bir ses gelmedi cevap olarak. “Söz veriyoru-”
“Sus!” diye ağlamaklı bir sesle konuşmasına devam etti. “Sence de biraz fazla söz vermedin mi? Söz veriyorum, söz veriyorum, söz veriyorum! Söz vermek yerine azıcık beni dinlesen ne olur sanki?” Haesoo'nun ses tonuna için için yanan Gwang ju geri adım atmamakta kararlıydı.
“Üzgünüm.” Dedi sadece.
“Üzgünmüş...”“Üzgünüm, gerçekten.”
“Kes sesini!”
“Vay canına... Alındım. Ne oldu senin ‘prensim' tavırlarına?”
“Hiçbir şey!” daha sonra Gwang ju'nun kafasını kucağından atıp, çimenlerle buluşmasını sağladığında acıyıp, acımamasını umursamadan ayağa kalktı. “Hae-” demesine kalmadan Haesoo, yerdeki sepeti alıp hızlı adımlarla altına oturdukları ağaçtan uzaklaşmıştı bile. Gwang ju, başını hafifçe yerde kaldırıp Haesoo'nun arkasından baktığında göz deviremeden edemedi. “Beni yalnız bıraktın ha? Acımasız kadın seni!” hızlı bir hareketle yerden kalkıp üzerindeki tozları silkeledi ve koşarak Haesoo'ya yetişmeye çalıştığında kızın açık renkli elbisesini hâlâ görüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI
General FictionUYARI: fantastik kurgudur!!! --------------------------------------------------- 700 yıldır yaşayan ölümsüz bir prens... Resim çizmeye tutkulu olan genç bir kız... Kaderleri birbirine bağlı olan iki yabancı... 700 yıllık ölümsüzlük lanetini bozmak i...