|31|- Farewell

44 11 22
                                    

Medya: Vagon - ama bana bakma öyle

İyi okumalarrr

.

.

.

"Hadi şimdi bir anlaşma yapalım." Diye sessizliği bozan Seung jo, elindeki boş kutuyu odanın herhangi bir yerine attığında normalde bu hareketine kızacak olan Sterliçya, sessini çıkaramayacak kadar utanç içindeydi. "Siz bana on bin won verin bende bu gördüklerimi unutayım. Sizde kazanın, bende kazanayım. Nasıl fikir?"

"Yada sen bu gördüklerini unut. Aksi takdirde Mabel'a ona olan ilginden bahsederim." Ju kang'ın tehdit barındıran cümlesine gülerek karşılık veren Seung jo, bir kaç adım atmış ve Sterliçya'nın yatağına uzanarak, yarı oturur şekildeyken bacaklarını üst üste atmıştı.
"Sen bilirsin büyük babacığım. Chung ha teyze iki adım ötemde sonuçta. Değil mi Sterliçya? Annen gecenin bir yarısı odanda bir erkekle öpüştüğünü duyunca çok mutlu olur. Anlayışla karşılar..."

"Sende bir erkeksin ve şuan odamdasın!"

"Ben olmak bu kadar kolay değil işte! Büyükbaba bir erkek ama ben bir 'erkeğim'... Anladın mı ikisinin arasındaki farkı?" Sterliçya, gözlerini devirirken içindeki utancın yanı ısıra öfkeli olduğunu fark etti. Bu kadar güzel bir anı bu şekilde bozulmamalıydı. En azından bu anı bozan kişi Seung jo olmamalıydı. Kendisi krizi fırsata çevirme konusunda oldukça iyiydi de...
"Şimdi size iki seçenek sunuyorum dostlarım. Birincisi; parayı verin, gördüklerimi unutayım -ki bu sizin ve benim için en kârlı olanı. İkincisi; kölem olun. Çok basit değil mi? Ben bir prens olacağım ve sizde kölelerim. Ah... Hayali bile zevk veriyor inanır mısınız?" bakışlarını Ju kang'ın sert bakışlarına çevirdiğinde kesinlikle korkmuyordu. Zaten ortada korkmasını gerektirecek bir durum yoktu. O aptalın tek bir yanlışında şahit olduğu bu küçük olayı yayabildiği kadar yayardı ve bu kendisi için hiç zor bir durum olmazdı.

"Parayı verelim gitsin." Ju kang'a ithafla konuşan Sterliçya'nın kolları göğsünde bağlıydı ve direkt olarak Seung jo'ya bakıyordu. Sanki boş bulduğu bir anda üzerine çullanacak gibi bir hali vardı ve bu hali Seung jo'yu korkutmuyor değildi.
"Ben bu sülüğe beş para daha yedirmem." Kararlı bir sesle konuşan Ju kang'ın lafı üzerine Seung jo sırıttı.
"Ayakkabımı çıkarın köleler!"

"Ayağında ayakkabı yok."

"Varmış gibi davranın, hadi!"

"Ben bunu döverim." Diyen Ju kang'a uyaran gözlerle bakan Sterliçya, bakışlarını Seung jo'ya çevirdi.
"Oyun mu oynayacağız Seung jo?"

"Gerekirse oynayın. Yada aklıma bir fikir geldi de gidip ayakkabımı getirin, ayağıma koyun ve geri çıkarın." Sağ ayağını havaya kaldırdığında ise güleç bir ifadeyle devam etti. "İsterseniz çorabımı da çıkarabilirsiniz tabii!"

"Ben bunu döveyim mi?"

"Ya sus bir!" Sterliçya, aniden bağırıp Ju kang'ı susturduktan sonra Seung jo'ya döndüğünde oldukça öfkeli görünüyordu. "Ve sen Seung jo! Sen ne hakla böyle bir durum fırsata çevirmeye çalışırsın! Beni anneme söylemekle tehdit etmen ne kadar doğru? Bu mu arkadaşlığın? Sana hiç bir zaman güvenmemeliydim! Doğru bir şekilde yetiştirildiğine adım gibi eminim ama bu davranışların çok çocukça!"

"Üzgünüm ama dudağında o boya varken seni ciddiye alamıyorum. Git ve dudağını temizle ve sonra tüm bunları tekrarla işte o zaman seni ciddiye alacağım." Masumca gülümsedikten sonra Ju kang'a çevirdi bakışlarını. "Ya para, ya çorabım. Seç, beğen, al."

...

"Tam on bin won." Ju kang, elindeki para tomarını Seung jo'nun eline bıraktığında Seung jo, genişçe gülümsedi.
"Ah, sırrınız bende güvende kalacak."

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin