|26|- Well Done Brother

110 77 26
                                    

Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayalımm

Medya: Micheal Jackson - Billie Jean

İyi okumarrrr

----

Hızlanan kalp atışları, soğuktan üşüyen elleri, ısınan yüzüyle daha önce tatmadığı bir duygu ele geçirmişti Ju kang'ın bedenini. Sokağın ortasında bir birlerine sarılmış olmaları bu kadar heyecanlandırmamalıydı. En azından o bu şekilde düşünüyordu fakat bu düşüncesi göğüs kafesi altındaki dengesiz organın anlamayacağı türdendi.

Kendisinden kısa olan Sterliçya'nın başı, omzuna denk geliyordu. Merakına yenik düşerek başını hafifçe eğdi ve kızın kumral saçlarını kokladı. Gözleri aldığı kokuyla kapanırken, derin bir nefes çekti içine doğru. İsmin gibi kokuyorsun... Bir çiçek gibi.

Sterliçya, güleç bir suratla Ju kang'dan ayrılıp yüzüne baktı. Jun kang'ın, hafif yuvarlak şeklini almış gözleri, havalanan kaşları ve aralık dudaklarıyla karşılaştığında ise kahkaha atmak istedi. Bunun yerine gülümseyerek elini kaldırdı ve işaret parmağıyla, kendisine dalgın dalgın bakan Ju kang'ın burnunun ucuna dokundu.
"Burnun kızarmış!" dedi tatlı bir şekilde. Ju kang, bunun üzerine yüzündeki dalgın ifadeyi bozmadan elini kaldırıp burnuna dokundu. "Ha? Burnum mu?"
"Evet," dediğinde gülüyordu Sterliçya. "İyi misin sen?"

"Biraz."

"Biraz mı? Bu nasıl cevap böyle!" Ju kang cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ki, arkasından gelen bir başka ses buna engel olmuştu.
"Hah, bizim üçüncü elemanda buradaymış. Benden önce damlamış buraya! Neden şaşırıyorsam... Siz alışıksınız zaten bensiz buluşmaya, gezmeye falan. Nankörler, hakkımı helal etmiyorum size!" Seung jo, söylene söylene ikiliye doğru yürürken, Ju kang, Seung Jo'nun söylediklerine göz devirip, ellerini kabanının cebine koyarak yanlarına varan Seung jo'ya döndü.
"Tersinden mi kalktın bugün?"

"Hiç espri çekecek havamda değilim büyükbaba. Ve sen," Sterliçya'ya döndü. "Hepiniz aynısınız, tüm kızlar aynı. Çok güzelsiniz, size aşık olan erkeği köpek gibi peşinizden koşturursunuz, sadece bir tasma takmadığınız kalmış boynumuza! Ama bir gerime bakayım da bu köpek ne alemde demiyorsunuz!" Öfkeyle bir nefes alıp, Sterliçya'nın yanından geçerek binaya girdi. Geride kalan Ju kang ve Sterliçya ise ne tepki vereceklerini kestiremiyorlardı. Göz göze geldiklerinde aynı anda gülmüşlerdi.

"Mabel, çok üzüyor bu çocuğu." Ju kang'ın lafı üzerine Sterliçya'nın şaşkınlıkla kaşları havalanmıştı. "Ne! Mabel mı?" Ju kang, bu tepkisine güldü.
"Evet, Seung jo aşırı belli ediyor." Sterliçya aydınlanmış gibi elini havaya kaldırdı ve parmağını şaklattı. "Doğru! Nasıl fark edemedim!"

...

"Anlat." Kızıl saçlı, saçları omuzlarında, otuzlarında güzel bir kadındı Woo shik'in karşısındaki. Vücudunu güzel bir şekilde sarmış siyah, kısa, dar bir elbise ve dizlerine kadar gelen uzun botuyla Woo shik'in gözünde oldukça yakıcı duruyordu. Beyaz teni, loş ışık altında parıldarken açık mavi gözleri karşısındaki adamın üzerinde geziniyordu.

"Efendim, ağzını açmazsak konuşamaz." Kadın, kulağına doğru konuşan başka bir adama ters bir bakış attı. "Aç o zaman ağzını aptal!" Adam lafı ikiletemeden, sandalyeye bağlı olan Woo shik'in ağzındaki bez parçasını açtı.

"Nesin sen?"

"Soruları ben sorarım." Woo shik, bu klişe laf üzerine sessiz bir küfür etti. "Cevapları da ben veririm o zaman. Vermiyorum cevap falan!" Kadın, Woo shik'in lafı üzerine sinirle alt dudağını dişleri arasına aldı. Kolay olacağını düşünmemişti zaten.
"Kimsin sen?" dedi bu sefer Woo shik.

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin