|37| - Fake K-drama Guy

61 7 3
                                    

Maraba

Yukarıdaki şarkıyı açalımm

Medya: Evdeki saat - Uzunlar

İyi okumalarrrr

.

.

.

Günler geçiyor, soğuk havanın yerini artık şiddetli yağmurlar alıyordu fakat bunlar Sterliçya’nın acısının geçmesine yardımcı olmuyordu. O nefret ettiği gün üzerinden günler geçmişti fakat acısı hâlâ ilk gün ki gibi tazeydi. Odasından çıkamaması, tek lokma yemek yememesi annesini endişelendiriyordu. Çoğu zaman elinde bir tepsiyle odasına gelir ve üzeri Sterliçya’nın sevdiği yemeklerle dolu olan tepsiyi yatağın yanındaki küçük masasının üzerine bırakırdı. O günden beri ne annesiyle konuşabiliyordu Sterliçya, ne de Ju kang’la. Babası Fransa’dan dönmüş olsa bile tek bir kelime konuştuğu yoktu onunla. Bu hali herkesi üzse bile üzerine giden yoktu. Sonuçta acısı büyüktü.

Ju kang, çoğu zaman direkt olarak Sterliçya’nın odasına geldiğinde onu ya uyurken buluyordu, yada yağmuru izleyerek ağlarken. Bugünde onun yağmuru izleyerek ağladığı günlerden biriydi. Hemen arkasında beliren Ju kang'a tepki bile vermedi ama çıkardığı seslerden kapıyı kilitlediğini hissedebiliyordu. Kapıyı kullanmadan eve girdiği zamanlar bunu yapma ihtiyacı duyuyordu. “Günaydın.”

Kazağının koluyla gözyaşlarını silen Sterliçya gülümsemeye çalışarak ona döndü. “Günaydın.” Ju kang, gülümserken yanına doğru bir kaç adım attığında gözleri masanın üzerindeki dokunulmamış yemekleri buldu. “Yine bir şey yememişsin.”

“Yiyorum aslında. Daha yeni getirdi annem bu yüzden yemeye fırsat bulamadan sen-”

“Yemekler soğumuş. Bu yemek en az iki saat önce gelmiştir.” Yüzündeki gülümsemesini korurken ilerleyip Sterliçya'nın oturduğu koltuğun tam önünde dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini Sterliçya’nın dizlerine yerleştirdiğinde başını kaldırıp gözlerine baktı. “Neden bana sürekli yalan söylüyorsun?”

“Hayır-”

“Neden yemek yememekte ısrar ediyorsun? Günler geçti ama sen ağzına tek lokma yemek almadın. Biliyorum, çok zor...” Sterliçya’nın tekrar dolan gözlerini gördüğünde başını iki yana salladı. “Ama kendine bunu yapma. Kendini cezalandırma... İnan bana o da bunu istemezdi.”

“Biliyorum, istemezdi-” Sterliçya'nın dolu dolu olan gözlerinden tek bir yaş akmasına izin vermeden kolundan tutup hızlı bir şekilde kendisiyle birlikte ayağa kaldırdı.
“Ne yapıyoruz biliyor musun? Dışarı çıkıyoruz!” Sterliçya'nın cevap vermesine izin vermeden onu önüne aldı ve omuzlarından tutarak gardıroba doğru yürüttü. “Sen şimdi giyiniyorsun ve bende gidip evin kapısından içeri girip seni almaya geldiğimi söyleyeceğim tamam mı? Süper!”

Sterliçya, itiraz etmek için Ju kang'a döndüğünde ağlamaktan kızarmış olan yüzüyle, solgun teniyle ölü gibi gözüküyordu.
“Gelmek istemiyorum.”

“Şu yüzündeki ışıltıya, heyecana bak! İşte aradığım o istek dolu yüz! İşte aradığım o heyecan, o heves!”

“Ya Ju kang...” Lafını tamamlamasına izin vermeyen Ju kang, birden Bire ortadan kaybolunca Sterliçya ofladı. Ona seçenek hakkı bırakmamıştı ve şimdi ne kadar istemeyerek de olsa bile dolabından iki parça kıyafet çıkardı. Giyebileceği en sade pantolonu ve kazağı üzerine geçirdiğinde mutsuzdu ve mutsuzken güzel giyinmek istemiyordu. Aynanın karşısına geçtiğinde sadece saçlarını taradığında doğru düzgün yüzüne bile bakmadığı sırada odanın dışında anne ve babasıyla konuşan Ju kang'ın sesini duyuyordu.

FISILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin