Herkes yönetimden gelen taşıma kutularına eşyalarını güzelce dizerken ben pencerenin dibine sandalye çekmiş onları izliyordum. Yani bedenim oradaydı ama düşüncelerim değil. Sabahki bayram havasından gram eser kalmamıştı. Herkes yaz satıyordu sanki. Böyle olmaması gerekiyordu herkesin şu an çok mutlu ve heyecanlı olması gerekirken herkes üzüntü içinde eşyalarını topluyordu ve bunun sorumlusu bendim. Kendimi kötü hissediyordum Ama buna kafayı takacak durumda değildim daha önceliklerim vardı bundan sonra başıma neler geleceği gibi. Resmen 600 yıl öncesine gidecektim. Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Hem oraya gidince ne yapacaktım? Görevim ne nasıl geri döneceğim....- Amirim kahveniz.
Derin bir uykudan Evan uyandırdı beni. En çok da şu çocuk üzülüyordu. Çocuk dediğime çok aldırmayın.
Elinden aldım kahve bardağını.
- Zahmet etmesiydin.
- Ne zahmeti amirim kendime alıyordum size de alayım dedim.
- İyi ettin eline sağlık
Birden gülen yüzü asıldı.
- Ne oldu birden?
- Ben amir Derian'a sordum .
- Neyi?
- Yanınızda birini götürebiliyor musunuz diye.
- Eeee?
- O da yardımcı olarak yanına birini alabileceğinizi söyledi. Ben de diyorum ki-
- Ben de diyorum ki hayır.
- Ama
- Aması falan yok Evan. Konu kapandı.
- Amirim!
- Evan!
- Madem gitmek zorundasınız bende geleyim . Hem ben siz olmadan ne yaparım
- Sonunun ne olduğunu bilmediğim yere seni sürüklememi mi istiyorsun?
- Ama siz sürükleniyorsunuz.
- Bu benim kendi isteğim.
- O da benim kendi isteğim olacak. Amirim sizden başka kimsem yok zaten sizi de kaybetmek istemiyorum.
- Evan konu kapandı! Sakın ben gidene kadar birdaha yanıma bu saçma fikirden gelme.
- Lütfen.
Daha fazla dayanamadım. Bardağımı da alıp bahçeye indim. Gözlerim dolmuştu. Biraz daha konuşsa ağlayacaktım resmen. Zor olan işimi daha da imkansız hâle getiriyordu bu insanlar. Anneme babama ne diyecektim daha o taraf vardı.
Derin bir of çektim. İçimden bütün dertlerimi alıp götürücekmiş gibiydi. Ama olmadı hâlâ herşey yerindeydi.Kahvemi daha fazla soğutmadan içmeye başladım. Birden aklıma gelen düşünceyle kahkahalar attım. Beni gören deli zannederdi. 1400 yılına gittiğimde bir kafeye geçip amerikano istediğimi düşündüm. Bu kadar komik değildi ama sinirlerim gerilmişti. Hatta gülmem daha da arttığı için ağaçların arasındaki bankın birine oturdum. Biraz daha güldükten sonra gözümden yaş aktığını fark ettim. Gülmekten kaynaklanan bir göz akması değildi bu. Ağlıyordum. Şu an ciddi ciddi ağlıyordum. Burnumda akıyordu. Yüzüm oldukça ciddi hâle geldi. Bir kaç damla daha süzüldü gözümden. Döndükten sonra psikoloğa görünmem gerektiğine karar verdikten sonra gözyaşımı silip ayağa kalktım. Bardakta kalan son yudumu da içip bardağı çöpe attım. Biraz daha yürüyüp içeri geçtim.
Arkamdan amirim geldi. Bu adam benimi bekliyor bu kapının arkasında sürekli diye düşünmeden de duramadım.
- Odama gel.
- Emredersiniz!
Peşinden yürüyordum penguen gibi. Biri birinin peşinden gittiğinde hep aklıma penguenler gelir de sorgulamayın işte. Odasına girdiğimizde koltuğuna oturdu.
- Kararın kesin mi ?
- Evet
- Ne diye karar değiştirdin?
- Böylesini uygun gördüm.
- Sonuçlarına sen katlanacaksın.
Bu adamın da sağı solu belli olmuyor. Az önce beni ikna etmeye çalışan o değilmiş gibi.
- Sanırım bu seni son görüşüm.
- Niye öyle diyorsunuz?
- Geri döneceğini mi zannettin?
- Ya başarırsam bunu.
- Ümidin var yani?
Sesimi çıkarmadım garip davranıyordu. Beni çok sinir etmişti.
- Neyse seni buraya silahını ve armanı teslim etmen için çağırdım. He birde üniformanı.
- Geri alacak mısınız?
- Tabiki de sen artık polis değilsin
Doğru söylüyorsdu hiç böyle düşünmemiştim.
- Silahımı niye alıyorsunuz peki? Ya bana lazım olursa ?
Amir Derian kocaman bir kahkaha patlattı. Öyle çok gülmüştü ki ben bile güldüm.
- 1400 yılında silaha ihtiyacın olmaz direk robotlar savaşıyor .
Tekrar bir kahkaha patlattı. Rezilliğimi düşünüp güldüm. Hayır yani öyle bir durumda nasıl gülebilirsin Jovite ya hayatın söz konusu.
- Size göndereceğim istediklerinizi. İyi eğlenceler size.
Sinirlenmiştim güldüğü için.
- Hem bu ani beklemiş gibisiniz
Birden ciddileşti hatta gözleri doldu. Yanıma geldi yavaş adımlarla.
- Güldüğüme bakma Jovite kendimi kandırmaya çalışıyorum. Bıraksam utanmadan ağlayacağım sen kolay mı zannediyorsun en iyi polisinin bu durumu yaşamasını. Seni kızım gibi gördüm Jovite.
Gözünden akan bir damla yaşı sildi.
- Ne olur maruz gör beni babanın kızını göz göre göre ölüme göndermesi hiç kolay değil .
Başımı yere eğdim. Ona sinirlendiğim için çok pişman oldum.
- Gel sana son kez sarılayım kızım.
Hiç reddetmeden hafifçe eğilip sarılmasına izin verdim. Gerçekten bir baba sıcaklığıyla sarılıyordu. Gözümden akan yaşlar omuzunu ıslatınca geri çekildim.
- Haydi kızım kendine çok iyi bak oralarda.
Sanki ülke değiştiriyor gibi yüzyıl değiştiriyordum. Saçmalığa bak.
Odadan çıktım. Soyunma odasına gittim. Yedek kıyafet olarak koyduğum kıyafetlerimi giydim. Dolabımda olan küçük kutuya dolabımdaki silah ve armamı koydum. Kıyafetleri güzelce katlayıp poşete oradan da onu da kutuya koydum.
Kapının önünde beklettiğim görevliye verdim götürmesi için kutuyu.
Etrafıma baktım herkes çok telaşlıydı. Taşınma vardı karakolda birçoğu hayali olan yerde görev yapacaktı.Ben de kabusuma gideceğimi düşünüyorum, bilmiyorum belki de orası rüyalarım olurdu hiçbir zaman gerçek olmayacak bir rüya....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaş Kraliçesi
Misterio / SuspensoGeçmişe gidebilmenin mümkün olduğunu düşünün. Ama çok eskilere. Ortaçağ dönemi sene 1400... Polis Jovite'nin terfi alıp gitmesi gereken yeri zarfla seçmesi sonucunda hayatı birden değişir. Bir tuhaflık vardır çünkü zarfta yazan bir yer değil zamand...