Tepedeki yerini almış olan sıcaklığıyla kavuran güneş, çoktan günün aydığını gösterirken mutfakta bir o yana, bir bu yana koşuşturuyordu genç. Geniş, orta boylarda olan çantasına iki tanede su şişesi koydu.
"Sular tamam, yemekler tamam, fener... Feneri unuttum!" Dalgalı kızıl saçlı genç elini alnına vurarak arkadaşının odasına gitti.
"Hâlâ kalkmadın mı sen!? Geç kalacağız!" Yastığına sarılmış uyuyan arkadaşının kalçasına tekme attı. Arkadaşının arkasında, yatağın üzerinde ufak ufak zıplayan civcive doğru eğildi.
"Birgün ezicek seni, burda durma böyle." Avcunu açarak sarı rengine sahip olan civcivin konmasını sağladı. Gülümseyerek işaret parmağıyla başını okşar iken mutfağa gelmişti.
"Susamış olmalısın." Küçük civciv onu onaylamak istercesine cikledi. Jeongin ona kıkırdayarak tezgahın üzerine bıraktı. Çay altlığına doldurduğu suyu önüne koydu.
"Hayır!" Arkadaşının odasından gelen feryatla gözlerini devirdi. Neler olacağını biliyordu, her sabah yaşıyorlardı bu durumu.
"Tatlı civcivimi ezdim!" Saçları, üstü başı dağınık bir şekilde gelen Changbin'e karşı başını olumsuz anlamda salladı. Changbin ağlamaya benzer suratı ile girmişti mutfağa.
"Burda seni salak." Tezgahın üzerinde suyunu içen hayvanını gösterdi.
"Civcivim!" Changbin hızla tezgaha doğru ilerleyip civcivi avuçları arasına alarak yumuşak tüylere sayısız öpücük vermeye başladı. Civciv de bundan memnun olacaktı ki başını Changbin'in dudaklarına doğru sürtüyordu.
Bir yıldır onlarla birlikte olan civcive oldukça değer veriyordu. Sarı civcivini hiç yanından ayrılmaz, devamlı olarak öpücüklere boğardı. Changbin civcivine nasıl bağlıysa, civcivi de aynı şekilde ona bağlıydı. İkilinin arasındaki bağ kuvvetliydi.
Jeongin onların haline gülmekle yetinerek odasına el feneri almaya gitti. İki yıldır veteriner olarak çalıştığı kendine ait olan klinikten birkaç haftalığına da olsa uzaklaşmak için arkadaşıyla kamp yapmaya karar vermişti.
Bir aydır işleri fazlasıyla yoğundu. Hatta birkaç sefer istifa edip başka bir meslek bile yapmayı düşünmüştü. Fakat içindeki hayvanlara karşı olan sevgisi ve yardım etme isteğiyle vazgeçmişti her seferinde. Eh her işin kendine göre zorlukları oluyordu tabi.
Jeongin'de mesleğini severek yaptığından bu zorlukların üstesinden bir şekilde geliyordu, gelmeye çalışıyordu. Üniversiteden beri arkadaşı olan -onun için abisi gibiydi- Changbin'de yanında çalıştığından, üstesinden gelmek daha kolay oluyordu.
"Bir an seni ezdim sandım." Changbin son olarak turuncu gagasına öpücük vererek omzuna aldı küçük civcivini.
"Beni uyandırsaydın ya. Birlikte hazırlardık." Jeongin arkadaşına bombastic side eye bakışları atarak çantayı sırtladı.
"Özüür. Hihi." Changbin sevimli bir şekilde gülümseyip elini yüzünü yıkamak için lavaboya gitti. Küçük civciv mutfakta fazla yalnız kalmadan Jeongin gelerek avucu arasına almıştı. Evin içini kontrol etmeye başladı.
İşlerini hallederek üzerine spor kıyafetleri giyen Changbin yanlarına varmıştı. Jeongin'in avucunda ki civciv direk olarak Changbin'in omzuna atlamıştı. Omzuna atlayacağını bilen sahibi ise eğilerek yardımcı olmuştu.
"Eveet herşey tamamsa çıkıyoruz?" Jeongin eliyle tamam işareti yaparak evden çıkan ilk kişi oldu. Arkadaşı da peşinden çıktığında arabalarına binerek kamp yapacakları ormana doğru gitmeye başladılar.
"Ailene haber verdin mi yola çıktığımızı?" Changbin arabayı sürdüğünden yoldan gözlerini ayırmadan sormuştu sorusunu.
"Söyledim. İyi yolculuklar dedi ve selamı var. " Avucunun içinde duran civcive eğilerek tatlı bir tonda konuştu. "Sana da selamı var tatlı civciv."
Yetimhanede büyüyen Jeongin sevgi doluydu herkese karşı. Etrafındaki insanlara her daim yardımcı olmaya çalışır, onları iyi hissettirmek için çabalardı. Tabi böyle oluşunda üvey ailesi de vardı. Öz olmasa da, kendi çocukları gibi davranan üvey annesi ve babasına çok şey borçluydu.
"Evet sayın yolcularımız, yolculuğumuz burada sonlanmıştır. İyi günler dileriz." Changbin'in burnunu sıkarak söylediği cümlelerle gülerek arabadan inmişlerdi.
Jeongin gözlerini kapatıp temiz havayı içine derince çekti. Temiz hava bile yetmişti yorgunluğunu atmaya. Changbin yanlarına aldıkları çantayı takarak önden yürümeye başladı. Biraz ilerilerinde bulunan kamp alanına, taşlı yoldan gittiler.
Kısa bir yürüyüşün ardından kamp yerinde olmuşlardı. Diğer insanların kurdukları çadırlardan biraz uzakta yapmaya karar vermişlerdi. Changbin çadırı kurarken telefonunun çalmasıyla cebinden çıkarttı. Gördüğü isimle bıkkın bir nefes vererek red etti çağrıyı.
"Seninki mi?" Jeongin uzun ağaçların arasına geldikleri kamp alanını incelerken alaylı bir tonda konuşmuştu.
"Oğlum şuna seninki diyip durmasana!" Yerden küçük taş alıp Jeongin'in bacağına attı. Yol boyu susmayan, omzunda duran civciv şimdi sesini kesmiş Changbin'e bakıyordu.
"Şu kadında bir bırakamadı peşini." Aylardır, çalıştıkları klinikte Changbin'e resmen takık olan kadına hitaben söylemişti.
"Yani şimdi tamam, güzel kadın ama-" Changbin cümlesini tamamlayamadan civcivi şiddetlice ciklemeye başlayarak boynunu gagalamaya başlamıştı.
"Ah! Ya civcivim ne yapıyorsun!?" Changbin ötmeye devam eden civcivini eline almak için yeltenmişti ancak küçük civciv parmağını ısırmıştı.
"Bizimkinin katil civciv modu açıldı." Jeongin başını arkaya atarak kahkaha attı.
"Bir izin vermiyorsun ki cümlemi tamamlayayım." Küçük civciv onu aldırış etmeyerek Jeongin'e gitmek için atakta bulundu. Jeongin anlamış gibi avuçları arasına aldı.
"Sakin ol küçük." Jeongin civcivi sakinleştirmek adına, en sevdiği yeri olan göbeğini okşamaya başladı.
Jeongin civcivi sakinleştirebildiğinde arkadaşına yardım etmeye başladı. Changbin ise kendine pas vermeyen civcivinin gönlünü almaya çalıştı.
Kullanma talimatlarına uyarak kurdukları çadırın önünde sandiviçlerini yediler. Batan güneşle akşam olur iken uyumak adına çadırın içine girdiler. Jeongin sabah tek başına uyanacağını bilmeden uykunun kollarına bıraktı kendini.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.Şimdiden bayramınız mübarek olsun pamuk şekerleriim
Nice ve sağlıklı bayramlariniz olur inşallah
Kendinize iyi bakın
Sağlıcakla kaliin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!