Jeongin sabah kamp çadırının içinde gözlerini aralandığında gülümseyerek, yanında yatan arkadaşına sarılmak için kolunu uzatmıştı ki boşluğa düşmesiyle kaşlarını çattı. Tam açamadığı gözlerini ovalayarak doğruldu yerinde.
"Changbin?" Çadırın içinde gezdirdi gözlerini. Dışarı çıkmış olabilme ihtimaliyle çadırdan çıktı.
"Changbin?" Bir yanıt alabilirmiş gibi tekrarladı arkadaşının ismini. Hafiften vücudunu sarmalamaya başlayan endişeyle ormanlık alanı gözleriyle taradı.
Etraflarında bu kadar ağaç var mıydı ki? Sanki çoğalmıştı.
"Civ civ!? Changbin!?" Çadırın içinde olan çantasından telefonunu alacaktı ki yerinde olmadığını gördü.
Kısa bir küfür mırıldanıp ellerini stresle saçlarından geçirdi. Aklına gelen kandırılma olayına karşı başını iki yana salladı hemen. Changbin onu buna yapmazdı. Öyle bir insan değildi o.
Sakin olmaya çalışarak derin derin nefesler alıp verdi. Gerilerinde kalan diğer kamp alanına bakmak için çadırdan çıktı. Düne kıyasla, sık olan ağaçlara doğru ilerledi. Duyduğu hışırtılarla arkasını döndü.
"Kim var orada?" Kaşlarını çatarak çalılığa doğru yürüdü. "Changbin, eğer sen isen hiç komik değil." Eline yerden uzun, ince bir dal parçası alarak havaya kaldırdı.
Aniden çalılıkların arasından çıkan, orta boylarda olan sevimli bir köpekle geriye adımladı.
"Korkuttun beni!" Köpek ardı ardına, sanki can çekişiyormuş gibi havlayıp topallayarak Jeongin'e ilerledi. Jeongin onun ayağına baktığında cam parçası batmış olduğunu gördü.
"Yaralandın mı?" Ses tonu üzgün olduğunu belirtirken köpeğin yanına gitti. Yere bağdaş kurarak oturduğunda, köpekte onunla birlikte oturdu. Patisinin acıdığına dair mırıltılar çıkarırken başını boyun hizasında eğdi.
"Hımm o kadar da derin değilmiş." Kendisini merakla izleyen köpeğin başını okşayarak patisini avucunun içine aldı. Veteriner olduğundan dikkatli bir şekilde cam parçasını almak zor olmamıştı.
"Gel bakalım." Çıkarttığı cam parçasını yanına koydu. Başka bir hayvanın zarar görmemesi için, giderken çöpe atmayı aklına not etti.
Köpeği kucağına aldığında yanağını yalamasıyla kıkırdayarak yüzünü geriye çekti. "Sevimli köpek. Sahibin varmıdır acaba?" Köpeğin boynunda bir tasma aradı ama bulamadı. Ancak boynundaki dövme benzeri işarete dokundu. Fakat köpek dişleri arasından hırladı.
"Tamam tamam, dokunmuyorum." Köpek kucağından kalkarak çalılıkların arasına doğru gitmeye başladığında durdurdu onu. "Hey, daha yaran iyileşmedi. Bazı hayvanlar sana zarar verebilir."
Tekrar kucağına alacağı sırada çalılıkların arasından adeta fırlayarak çıkan beyaz gelincik ve turuncu-beyaz karışımı kediyle korkarak ufak bir çığlık attı. Gelincik arkasına baka baka kediden kaçıyor, kedi miyavlayarak onu yakalamaya çalışıyordu.
"Hop hop!" Jeongin kendine gelebildiğinde onları ayırmak için ileri adım attı. Tabi ona gerek kalmadan gelincik çoktan bacağından tırmanarak omzuna yerleşmişti. Gelincik dengesini sağlayamayıp düşeceği sırada tuttu onu Jeongin.
"Ne tatlı şeysin sen böyle." Gelinciğin pembe burnuna sert olmayacak şekilde bir fiske vurdu. Gelincik utanmış olacak ki başını, Jeongin'in boynuna gömdü. Jeongin gülümseyerek beyaz tüylerini okşadı.
"Kendinden küçüklere böyle davranman hiç hoş değil kedicik." Azarlar bir tonda kediyle aynı boya gelebilmek için yere oturdu. Kedi onu takmayarak ön patilerini ileri uzatıp bedenini gererek esnedi. Sonrasında kafasını hızla iki yana sallayarak patisinin üzerini yaladı.
"Çok tatlısınız!" Jeongin ikisi etrafında, birisi boynunda olan hayvanlara hitaben söyledi. Emin olamayarak kediyi sevmek için elini uzattı. Biraz vahşi bir kediye benziyordu. Ama umduğu gibi olmadı, kedi onun eline başını sürtmeye başladı.
Jeongin bundan cesaret alarak kucağına aldı kediyi. Kedinin çenesini okşadığında, kedi halinden memnunmuş gibi mırıltılar çıkarttı. Jeongin'in aklına gelen şeyle yüzü düştü.
"Changbin olsaydı o da sizi severdi. Hep ondan önce ben uyanırdım. Sanırım beni bırakıp gitti..." İstemsizce gözünden akan yaşı silmek için harekete geçmişti. Gelincik küçük elleriyle göz yaşını silmek için ileri uzandığında kucağına düşmüştü.
Kedi ona tıslayarak gövdesini dişleri arasına aldı. Başı ve ayakları, kedinin ağzının kenarlarından sarkar iken ölmüş gibi gözlerini kapattı gelincik. Jeongin güldü bu görüntüye.
"Ölü taklidi yapma. O kadar sert ısırmıyor bile." Gelinciği kedinin ağzından kurtararak ayağa kalktı. Buruk bir gülümsemeyle el salladı üç hayvana. "Görüşmek üzere. Benim arkadaşımı bulmam lazım." Son kez bakarak önüne döndü ve ağaçların arasına doğru yürüdü.
Ayağına dolanan kediyle düşecek gibi oldu. Gelincik yine bacağından tırmanarak omzuna çıktı. Köpekte, kedi gibi bacağına dolandı. "Aslında birkaç yol arkadaşından zarar gelmez." Gelinciğin sırtını okşayıp ağaçların arasına girdi.
Lakin ağaçlık alana girdiğinde, her adım attığında gerisinde açan çiçeklerden ve kuru toprağın yeşillenmesinden bir haberdi.
Omzundan, ağaç dalına atlayan gelincik ile onu izledi. Gelincik ağaçtan ağaca atlarken, köpekte havlayıp koşarak onu takip ediyordu. Jeongin yanında, kendinden ödün vermeden oldukça asil bir şekilde adımlar atan kediye baktı. Yaşlıydı anlaşılan.
O daha ne olduğunu anlayamadan gelincik üzerine atladı. Küçük bir gelincik yüzünden yere kapaklanan Jeongin olayı idrak edemez iken, üzerinde hissettiği ağırlıkla gözlerini araladı. Gergince gülümseyerek kendisine bakan adamla çığlık atmak için ağzını araladı.
"Üzgünüm." Boynunda hissettiği acıyla gözleri yavaşça kapandı...
.
.
.
.
.
.
.
.
.Diğer bölümü bekleyiiin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!