6

480 87 56
                                    

"Eğer istemiyorsan gerek yok. Ben daha sonra Chang ile gezerim." Jeongin ellerini pantolonunun cebine atmış, evden uzaklaşarak ağaçlık alana yürürken söylemişti. Jeongin'in onuncu kez kurduğu cümleyle, gözlerini devirdi Hyunjin. Evden çıktıklarından beri duygu sömürüsü yaparmış gibi konuşuyordu Jeongin.

"Birde bana drama queen derler." Ağzında geveledi cümleyi. "İstiyorum Jeongin, oldu mu?" Jeongin başını ona çevirdiğinde karşılaştığı bıkmışlık ifadesiyle, ağzına hayali bir fermuar çekti.

Jeongin nereye gittiklerini bilmeden yürümeye devam ederken ormanı inceliyordu. Diğer, şehirdeki ormanlardan daha farklıydı. Jeongin böyle bir diyarın ormanını, farklı hayal etmişti. Orman çökmüş halde idi, hiçbir canlılığı yoktu. Yapay çiçekler bile, kurumaya yüz tutmuş çalılıkların üzerinde bulunan tek tük çiçeklerden daha iyi duruyordu. Toprak desen, onun durumu daha vahimdi.

"Orman... Neden bu kadar cansız? Sanki ölmüş de, tekrar canlanmak zorunda kalmış gibi." Jeongin'in ormanı gözlemleyen bakışları, Hyunjin'i gözlemlemeye başladı şimdi.

Uzun bacaklarını sıkıca sarmalamış olan deri pantolonun üzerine giymiş olduğu beyaz gömleğin yakası ateş kırmızısı taşlarla süslenmiş iken, ince ve biçimli belini tamamen ortaya çıkarmış siyah korsenin kenarlarında da bulunuyordu aynı renkteki taşlar. Bembeyaz saçları, beyaz gömleğiyle ve siyah korsesine eşlik eden deri pantolonu ile uyumluydu ayakkabıları. Beyaz ve siyahın birleşimi olan ayakkabılarının tabanında, Hyunjin'in her bir adımında ufak alevler beliriyordu.

"Öyle oldu çünkü."

"Nasıl ?" Jeongin kaşlarını çattı.

"Daha sonra detaylı bir şekilde öğrenirsin." Hyunjin aklına gelen geçmişiyle -gerçi aklından çıktığı vaktin olmasına bin şahit isterdi- burun kemerini ovaladı.

"Şimdi bir soru sorucam, yine sonra diyeceksin." Jeongin sorduğu sorulara verilen 'bekleme' yanıtları ile omuzlarını düşürdü.

"Söyle hadi." Hyunjin kıkırdayarak Jeongin'e yaklaştı. Dip dibe yürüdükleri için çarpışan kollarından ikisi de şikayetçi değildi. Hatta Jeongin kolunu bilerek ileri geri sallamaya, Hyunjin'in kolunun da eş zamanlı olarak ileri geri sallanmasını sağladı.

"Eğer kabul töreninde başarısız olursam, ne olacak?" Jeongin'in tedirgin çıkan sesine karşı Hyunjin, aklına gelen fikirle sırıtmasını bastırmaya çalıştı. Biraz eğlenmekten kimseye zarar gelmezdi değil mi?

"Kendini öğrenmeye hazır hissediyor musun? Gerçekleri duymak istediğinden emin misin?" İkisininde adımları durmuştu. Hyunjin, Jeongin'in karşısına geçip ellerini omuzlarına koydu. Ciddileşen tavrı, Jeongin'i germeye başlamıştı.

"H-hazırım." Sesi titrediği için küfür etti içinden. Tüm karizması yerle bir olmuştu.

"Eğer kazanamazsan," zarar gelmemesi adına birkaç adım geriledi ve avucunu açtı, orta boylarda ateş belirdi. "Seni diri diri yakıp buradaki hayvanlara yemek olarak dağıtacaklar." Gözlerini irileştirerek, korku hikayesi anlatan yaşlılar gibi konuşmuştu.

Hyunjin'in avucunda ki ateşin arasından gözüken yüzüyle, korkarak sesli bir şekilde yutkundu. Ardından arkasındaki çalılıkların arasından gelen yüksek havlama sesiyle, bağırarak geriye kaçmaya çalıştı. Fakat bu sadece ikilinin yeri boylamasına sebep olmuştu.

Altında ki bedenin deli gibi kahkaha atmasıyla, hızla ayağa kalktı. Üzerini silkeler iken, biraz önce çalılıkların arasından çıkan köpeğe baktı. Bu köpek sabah iyileştirdiği hayvandı. Hyunjin yerde iki büklüm olmuş kahkaha atıyordu. Aklına Jeongin'in suratı geliyor, daha çok gülüyordu.

Power and War// HyunınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin