Hyunjin'in kısa süren anlatımından sonra tekrar yola çıkmışlardı. Seungmin ona şehirdeki yaşamıyla ilgili sorular soruyordu, Jeongin'de memnuniyetle cevap veriyordu. Seungmin, Jeongin'in kolunu tutup bedenini sarsmaya başladı.
"Birgün seninle oraya gidip gezmeliyiz." Jeongin kıkırdayarak neden olmasın dedi. "Hyunjin-ah da bizimle gelir." Seungmin'in arkadaşına dönerek söylediği şeye Jeongin, cevap beklercesine baktı Hyunjin'e.
"Bakarız." Hyunjin omuz silkti. Seungmin ve Jeongin konuşmaya devam ederken onları gülümseyerek izliyordu.
Açıkçası Seungmin'in hemen kaynaşmasına, aralarına katmasına şaşırmıştı. Normalde, yani sevgilisi tarafından aldatılmadan önce de böyle birisiydi arkadaşı. Fakat eski sevgilisinden sonra pek kimseyle iletişim halinde olmamıştı. Arkadaşının eskisi gibi olmasına mutlu olmuştu.
"Buralar çok sıkıcı. Eminim şehir daha eğlencelidir."
"Hey! Aşk olsun ama, alındım. Ben seni eğlendirmiyor muyum?" Hyunjin arkadaşının omzuna vurup kollarını göğsünde birleştirdi.
"Eğlendiriyorsun Jinnie. O anlamda demedim. Sadece... Artık buraların eski neşesi yok. Hele ki halkının, hiç." Seungmin onun beline saniyelik sarıldı.
"Sahi, orman neden artık canlı değil?" Jeongin'in sorduğu soruyla ikili birbirine baktı.
Seungmin elini Jeongin'in omzuna koydu. "Biz burda onun konusunu pek konuşmayız. Sende açmasan iyi olur. Hem zamanı geldiğinde öğrenirsin." Belli belirsiz gülümseyerek konuştu. Jeongin meraktan kudursa da omuzlarını düşürüp başını olumlu anlamda salladı.
"İşte geldik." Hyunjin kıdemliyi görecek olmanın sevinciyle konuştu.
Kıdemliye olan hayranlığını, sevgisini bilmeyen yoktu. Aslında çoğu kişi kıdemliyi sevdiğinden -onu suçlayan kesim harici- bunu normal bir hayranlık gibi görüyordu. Ancak gerçekler daha farklıydı. Hyunjin ona hayatını borçluydu.
"İstersen sen çal." Seungmin tahta kapıya tıklatmak için yumruğunu havaya kaldırmıştı ki, evi inceleyen Jeongin'e yerini verdi. Jeongin anında gülümseyerek kapıyı tıklattı.
Kapı çok bekletilmeden kıdemli tarafından açıldığında Seungmin ve Hyunjin yumruk yaptıkları ellerini omuzlarına bastırıp başlarını aşağı eğerek eğildiler. Jeongin'in eğilmediğini gören Seungmin, onun bacağını dürterek uyarıda bulundu.
Lakin ne kıdemli onun eğilmemesine dikkat etmişti, ne de Jeongin. İkisi de yalnızca birbirine odaklanmıştı. Jeongin kıdemliyi gördüğünde boynunda keskin bir acı hissetti. Dişleri arasından acı dolu bir nida çıkarken, yüzünü buruşturup boynunu tuttu. Minho anlık gözünün karardığını hissederken dengesini korumak amaçlı kapı pervazına tutundu. Hızlanan nefeslerini ve kalbinde hissettiği sızlamayı kontrol etmeye çalıştı.
"Efendim, iyi misiniz?" Hyunjin ve Seungmin bir terslik olduğunu düşünüp doğruldular. Dengesini sağlamak istercesine ayakta durmaya çalışan kıdemliye uzandılar. Minho girdiği transtan çıkarak silkelendi.
"Hoşgeldiniz çocuklar! Hadi geçin içeri." Çocukları gibi gördüğü ikilinin gelmesiyle neşeli bir şekilde, tebessüm ettiği için kırışıklıkları daha belirgin olurken içeri davet etti onları.
"Efendim iyisiniz değil mi?" İçeri girerken Hyunjin tedirgin bir şekilde sormuştu.
"İyiyim, meraklanma." Minho Hyunjin'in kendisine olan ilgisini bildiğinden kıkırdayarak sırtını sıvazladı. Hyunjin'in içi yinede rahat etmemişti.
Eski bir kulübe olmasına rağmen bu kadar temiz, yeni gibi gözükmesine şaşırmıştı Jeongin. Yerdeki minderlere otururken boynunu kaşımıştı. Anlık hissettiği acı geçmişti ama bu seferde kaşınmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Power and War// Hyunın
RandomO ormandı, ormanın ta kendisiydi. Canlılara hayat verip yaşamalarını sağlardı. Ben ise cehennemin, ateşin ta kendisiydim. Verilen hayatları intikam ateşimde yakıp kül ederdim. Ama kaderdir ya, iki zıt ruhlarımız birbirine bağlıydı. Mpreg!